• 2012 Anime Sıralaması


    2011'deki zirvenin ardından hayli vasat bir çizgide ilerleyen 2012'de izlediğim animeleri yine geçen yılki gibi en kötüden en iyiye şeklinde sıralamak istiyorum. Bu sene yalnızca listenin tamamını okuyacakların ya da hızlıca aşağı doğru inerken şahin gözlü olanların fark edebileceği ufak da bir sürpriz hazırladım. İzlemediğim için listede olmayan animelerle ilgili düşüncelerinizi yollamak isterseniz re-l124c41+ sayfasından yazılarınızı gönderebilirsiniz.


    Alfabetik


    • 48 - Upotte!!: Felaket! Sektörün sonunu getirebilecek türden bir anime. Olur da bir şekilde ticari başarı sağlanırsa bu kepazeliğin türevlerinin çıkması an meselesi. Savaş silahlarına dönüşebilen kızların (!) eğitildikleri bir okulda geçen Upotte!! katıksız bir fanservice örneği. Gerektiğinde ve gerekmediğinde... ama çoğunlukla gerekmediğinde frikik sahneleri patlatan anime bir yandan da ergen kızları kanlı çarpışmaların içine sokuyor. Hem cinsellik hem de savaş sunan Upotte!! tüm bu pazarlama faaliyetine rağmen feci şekilde yavan, sıkıcı ve amatör bir anime. Hele bir de silahların her türlü özelliklerini ballandırarak anlattıkları sahneler var ki "yakın geleceğin potansiyel askerlerini şimdiden hazırladıkları için elleri sıkılsın!" diyesi geliyor insanın. []

    • 47 - Recorder to Randoseru: 3 dakikalık animeler arasında açık ara en kötüsü Recorder to Randoseru. Hem kısa süresini kullanmaması hem de tek bir esprisi olması izlemeyi tam bir işkenceye dönüştürüyor. Bu espri de yetişkin bir erkeğe benzeyen ama ilkokula giden Atsushi'nin, yaşıtlarıyla dolaştığında polis tarafından kelepçelenmesi. Serinin tamamı aynı esprinin tekrarları. Erinmeden devam eden bu içi geçmiş espriye gülmeye devam edenler var ki serinin 2. sezonu ve OVA bölümleri bile çıktı. Akıl fikir diliyorum. []
    • 46 - Zetman: Zetman de bir diğer doğal felaketti. Senaryo idare eder, animasyon hatalarla dolu, karakterler ise resmen karabasan gibiydi. Yalnızca erkeklerin detaylı çizimlere sahip olduğu seri, kadınları tam anlamıyla korunmaya muhtaç garibanlar olarak resmediyordu. Erkek olduğu sürece figüranlar bile başkarakterler kadar detaylı çizimlere sahiplerdi. Meh, bildiğiniz bir shounendi işte. İzlemeyin, izlettirmeyin artık şunları. []

    • 45 - Gokujo: Tam bir hanzo olan 17 yaşındaki Akabane Aya'nın etrafında dönen anime, liseye giden kızlar ve onların yaşadıkları cinsel içerikli durumlar üzerinden basit bir komedi çıkartıyor. Beşer dakikalık 12 bölümden ibaret seri, yayınlandığı dönemde iki bölümünü TV sansürüne kurban vermesine rağmen ecchi ve sopalama komedi (slapstick) türlerine ait kemikleşmiş özellikleri yine de elinden geldiği kadar edepsiz ve müstehcen bir tavırla aktarıyor. Türlere dair hiçbir yenilik sunmayan anime, orta karar bir seyirlikten öteye geçmiyor. []
    • 44 - Ozuma: 6 bölümlük mini bilim-kurgu serisi Ozuma, 2000 öncesine ait karakter tasarımlarıyla her ne kadar beklenti yaratmış olsa da ağırlıklı olarak bayık ve sinir bozucu karakterleri ve son derece güdük kalmış senaryosuyla izlemesi zor bir süreç sunuyor. Gereksiz yere uzun tutulmuş diyalogları ve manasız fanservice sahneleri (çıplaklık değil, komedi anlamında) ile kısıtlı süresinden çalarak iyice küçülen bir yapıya sahip. Yeni bir bilim-kurgu fikri sunmadığı gibi eski bir fikri de günümüze uyarlamakta aciz kalan Ozuma, 6 bölümlük bir serinin ne kadar başarısız olabileceğini kanıtlamaya çalışır gibi. []

    • 43 - Ano Natsu de Matteru: J.C. Staff'ın bu seneki ilk musibeti. Herhangi bir anime stüdyosundan ne kadar nefret edilebilirse o kadar nefret edilmeye müsait bir şirket olan J.C. Staff, Gosick'in hemen ardından Kami-sama no Memo-chou'yu fırlatmasına benzer biçimde Ano Natsu'yu da 2011'de kayda değer bir sükse yapan AnoHana'nın yönetmenini ve karakter tasarımcısını (hatta serinin ismini de) kafalayarak yarattığını sanıyor. AnoHana'nın tanınmaz bir şekle sokulmuş çakması gibi görülebilecek Ano Natsu hayatında ilk defa bir şey izleyenlerin bile rahatlıkla yakalayabileceği mantık hatalarıyla, tek bölüme yaraşacak cinsteki inanılmaz güdük senaryosuyla ve elbette ki AnoHana'dan ikinci baskıyla çoğaltılmış karakterleriyle yavan ve hatta kötü bir animeden fazlası olamıyor. Abibas marka ayakkabılar kadar özgün, en az onlar kadar dayanıklı. []
    • 42 - Poyopoyo Kansatsu Nikki: 3 dakikalık bölümlere sahip animelerden biri olan Poyopoyo, toparlak bir kedinin ve onun sahiplerinin yaşadığı minyatür komedilerin bir toplaması. Genellikle Poyo'nun başka yuvarlak cisimlere veya canlılara benzetilmesinden doğan -güya- komik anlar serinin tamamında aynı esprilerin dolanmasına neden oluyor. Hala devam eden ve 51. bölümü devirmiş olan seriden ne zaman sıkılacakları tam bir muamma. []

    • 41 - Litchi DE Hikari Club: 2-3 dakikalık bölümlerden oluşan ama ne işe yaradığı anlaşılamamış 8 bölümlük bir seri. Genelinde müstehcen sayılabilecek esprilere ve grotesk bir yapıya sahip olan anime, felaket manga uyarlamalarının bir diğer örneği. []
    • 40 - High School DxD: Şualarla sansürlenen ecchilerin aksine daha ilk bölümden çok cesur bir şekilde çıplaklık gösteren High School DxD, artık iyice formülleşmiş "Aperitif: Pantsu / Ara Sıcaklar: Komedi, Aksiyon / Ana Yemek: Büyük Göğüsler" menüsünü hiç değiştirmeden servis ediyor. Serinin bu menüde kendine has sayılabilecek tek farkı, birbirleriyle savaşan iblisleri başkarakter olarak seçmesi ve işin içine nadir de olsa oldukça kanlı sahneler serpiştirmesi. En azından kendini fazla ciddiye alan bir yapım olmayan DxD fast-food animeciliğin bir diğer örneği olarak mideye oturuyor. []

    • 39- Kuroko no Baske: Okyanusun karşı tarafında LeBron James ilk şampiyonluğuna ulaşırken KnB "yok artık LeBron James!" ayarında saçmalıklarla uğraştı durdu. Neden Shounen Jump animelerinin hepsi bu kadar basite kaçmanın peşinde? Kendi potasının altından şuta kalkma, savunma yokken potaya atmak yerine geriye pas çıkarma, abidik gubidik savunma pozisyonları alma... Bunların hepsi KnB için rutin anlatım uygulamaları haline gelmiş durumdaydı. Maç öncesi ve sırasında yapılan atışmalar dışında pek de eğlenceli bir yanı kalmayan seri, fizik kurallarıyla çevrelenmiş bir dünya yaratıp sonrasında da bu kuralları hiçe saymaktan gocunmadı. Seyirciye en klişesinden bir "yersen" çekti. []
    • 38 - Tasogare Otome x Amnesia: Amnesia, bir okulda geçen hayalet öyküsü ama üç öğrenci haricinde kalanları görmek için bayağı bir süre beklemeniz gerek. Okulun, gerçekten bir okul olduğuna inanmak bile çok zor. Ne bir öğretmen, ne diğer öğrenciler... yalnızca başroldeki erkek ve onun yancısı iki kız, bir de hayalet. Bunlar dışında kalanlar oldukça uzun süre dışlanıyor, görmezden geliniyor. Yine de bilindik bir hikayeyi (nasıl öldürüldüğünü bulmaya çalışan hayalet) biraz dramla, çok az komediyle, miniminnacık da korkuyla pişiren Amnesia'nın, mantık hatalarına ("Başka bir hayaletten kapıyı kapatarak kaçmayı başaran karakterler ve bunlardan birinin de hayalet olması" gibi) rağmen izlenebilir bir seri olduğunu söylemek gerek. []

    • 37 - Moyashimon Returns: Serinin ikinci sezonu olan Moyashimon Returns, ilk sezonundaki sake yapımının yerine bu kez şarap kültürüne değiniyor ama yine ilk sezondaki festival bölümlerini farklı bir tema kullanarak tekrar etmek dışında tamamen yanlışlar üzerine kurulmuş, içi geçmiş, kof bir ihtiyardan farksız kalıyor. Seriye yandan kaynak yaparak ve bu kaynağı da felaket bir Japon&Fransız aksanıyla seslendirerek aniden bitiveren bir karakterin haricinde eski kadroyu koruyan lakin bu kadronun anormalliklerini de iyice törpüleyen Moyashimon Returns maalesef ilk sezonun yarattığı neşeli havayı da kaçırıyor; methettiği şaraba bir nevi tuz katarak yüz buruşturan, sirkemsi bir tat veriyor. []
    • 36 - Sword Art Online: Bilim kurgu mu, oyun uyarlaması mı, drama mı, komedi mi, aksiyon mu, macera mı, gerilim mi, fantezi mi? İşte bütün mesele bu. Hepsini deneyip hiçbir şey olamamış bir seri SAO. Bir araba dayak yedikten sonra bağırarak düşmanlarını yenebilen, "öldürüldüğünde bile ölmeyen", çok doğal olarak da asla yenilmeyen bir başkarakterin bulunduğu ve herhangi bir detayını takip eden bölümlerde 126 tekrarla kaçırmanıza izin vermeyen bir hikaye anlatımıyla seyircinin iyice ebleh yerine konduğu son derece kötü bir seri. Hayli ilginç bir konuya sahip olması onu en başta çekici kılsa da bu konuyla hiç denecek kadar az ilgilenip tüm ağırlığını "oldu-bittiler" üzerine veren SAO başı da sonu da belli tipik bir shounen örneği. Manasız ecchi+hentai imalarıyla da iyice çorbaya dönmüş bir anime. []

    • 35 - Phi Brain: Kami no Puzzle 2: Geçtiğimiz yılın sonlarında başlayan ilk seri biter bitmez başlayan (aslında devam eden) Phi Brain 2 bir şekilde ilk sezondaki hatalarını tekrarlamamaya gayret etti. Her ne kadar "bölümün ilk yarısında bir sorun çıkar, ikinci yarıda Kaito gelip bulmacayı çözer" mantığı aynen sürdürülse de artık daha hedef odaklı bir anlatımla kendine bir rota çizdiğini ispatladı. Başkarakterin karmaşık geçmişini yavaş yavaş aydınlatan anime hafif bir seyirlik arayanlar için iyi bir alternatif oldu. []
    • 34 - Sankarea: Zombi çılgınlığına romantizm ekleyerek katılan Sankarea, iyi başlayan ve sonrasında hemen yere çakılan, akabinde ise yeri kazıp daha derinlere girmeye çalışan bir animeydi. Henüz ilk bölümünden yarattığı beklentiyi hiç sektirmeden her hafta mahvetti. Karakter gelişimi kamuflajında filler bölümler gizleyen seri aslında doğru ellerde çok daha iyi bir proje olabilirdi. []

    • 33 - Brave 10: Sengoku veya Warring States Çağı gibi tarihte önemli bir yer edinmiş dönemleri atmosfer olarak seçen serilerden bir diğeriydi Brave 10. 12 bölüm boyunca 10 cesur savaşçının bir araya gelmesini ve kötülere karşı savaşmalarını anlatan, dolayısıyla da hayli klişe bir anlatıma sahip olan anime hem kısıtlı süresine tıkıştırdığı bu geniş kadronun hakkını veremiyor hem de dengesiz temposuyla bir hafta çok sıkıp ertesi hafta müthiş hızlı bir aksiyon sunabiliyordu. []
    • 32 - Natsu-iro Kiseki: Birbirini tamamlayan ve hiçbir şekilde birbirine benzemeyen dört yakın arkadaş tesadüf eseri bir kayaya dokunurken dilekte bulunurlar. Dilekleri gerçekleştikten sonra serinin güncellemeli bölümleri de başlamış olur. Her bölümde kayaya dokunarak dilek tutan kızlar bölümlerin sonunda arkadaşlarına ve kendi hislerine dair yeni şeyler öğrenirler. "İzle ve kendini iyi hisset" ayarındaki anime başı da sonu da belli, zaman geçirmek için izlenebilecek bir diğer yapım. []

    • 31 - Kimi to Boku 2: J.C. Staff için beklenmedik şekilde yolunda gitmiş bir seri olan Kimi to Boku'nun 2. sezonu yine etliye sütlüye karışmayan, ilk sezonun güncellenmiş bir tekrarı gibiydi. Liseye giden dört çocukluk arkadaşının ve onların sinir bozucu yancılarının gündelik yaşamlarına odaklanan seri bir cebinden aldığını diğerine koyuyor ve bunu son bölümüne kadar devam ettiriyordu. Karakterler için özel tasarlanmış bölümlerle en körpesinden bir gelişim gösteriyor ve o gelişimi gösterdiği yerde de çakılıp kalıyordu. []
    • 30 - Gakkatsu!: Beş dakikalık 25 bölümden oluşan bu mini dizi, sınıf başkanının moderatörlüğündeki öğrenciler arasında gerçekleştirilen tartışmalara odaklanıyor. Tartışmaların içerikleri "okulda tuvalete gidilir mi yoksa eve kadar tutulur mu?"dan başlayıp "kime yetişkin denir?"e kadar uzanıyor. Düşük bütçe yüzünden tercih edilen Flash animasyonun avantajlarını (şaşırtıcı anlık kareler) kullanan seri kısa olmasına rağmen ara sıra da olsa özgün söylemlerde bulunabiliyor ve genelinde eğlenceli bir profil çiziyor. []

    • 29 - Furusato Saisei Nippon no Mukashibanashi: Japon kültürüne ait masalları, halk hikayelerini, efsaneleri her bölümünde üç parçaya ayırarak anlatan anime yalnızca iki seslendirme sanatçısının, dingin müziklerinin ve naif atmosferinin yansıttığı üzere tam bir ninni ayarında. Çocuklara hitap eden seri, yoruma kapalı ve öğretici üslubunu hiç değiştirmeden devam ederken belli kalıpların dışına da hiç çıkmıyor. Emeğin karşılığı, iyi kalplilik, dürüstlük, aile gibi kavramları çoğu zaman ilahi adaletle destekleyerek öğreten bölümler, çocuklara Tanrı bilinci aşılamak için zaman zaman ısrarcı olabiliyor ama bunu bir din propagandasına çevirmeyecek kadar da mesafesini korumaya çalışıyor. []
    aç kutuyu...
    • 28 - Bakuman 3: Kimi to Boku 2 için dediğim pek çok şey Bakuman için de geçerli. Yine J.C. Staff'ın rölanti oynadığı, iki başkarakterinin hiçbir gelişme göstermediği, bir adet "shounen düşmanı" sokarak suni bir heyecan yaratmaya çabaladığı bir tempoda ilerliyor. Canı istediğinde kendi koyduğu kuralları (Azuki-Mashiro ilişkisi) bile ters düz edebilen Bakuman, artık manga sektöründen ziyade iş hayatındaki rekabeti anlatmayı yeğliyor. Eh, onu da 1 hafta staj yapmış olanlar bile Bakuman'dan daha iyi biliyor. []

    • 27 - Binbougami ga!: Sunrise'ın meşhur Gintama'sının verdiği arayı doldurmak için yaz sezonunda uyguladığı bir taktik gibiydi Binbougami ga! Zaman zaman başka serilere dokundurup bu göndermeleri bilenler için hayli eğlenceli bir hal alsa da büyük çoğunluğunu ince saz bir dramla geçirince iyice bayık bir hal aldı. Ecchi unsurlardan ve bu göndermelerden hareketle fanservice pazarlamasına da kalkışan seri belki zaman geçirmek için iyi bir seyirlikti ama asla fazlası olmayı düşünmedi. []
    • 26 - Hyouka: Lucky Star, Clannad, K-On... Bu yapımların arkasındaki Kyoto Animation'ın aynı moe konseptini muhafaza edip arka planı polisiye ile değiştirdiği bir seriydi Hyouka. Shaft ayarında bir animasyonla renklendirilmiş ara sahnelerle ambalajına fiyonklar yapıştıran Hyouka her ne kadar gizemleri çözmek üzerine kurulmuş bir animeymiş gibi görünse de garantili moe stratejisinin yalnızca yeni bir pazarlama hamlesiydi. Hiçbir sürprize yer vermeyen kontrol manyağı senaryosu istisna göstermeyen bir monotonluktaydı: Çözülmesi gereken gizemli bir olay mı var? Önce Chitanda gözlerini fal taşı gibi açıp "merak eder", ardından da Oreki oflaya puflaya iki dakikada gizemi çözer. Rastgele gizemleri ve epik uzunluktaki tiratlarıyla bir süre sonra iyice sıkıcı ve yavan bir hal alan Hyouka, animasyonu dışındaki albenilerini yalnızca moe unsurlara dayandırarak tipik bir Kyoto Animation animesinden öteye geçemedi. []

    • 25 - Tari Tari: Hanasaku Iroha'nın duyurulan ve iptal edilen 2. sezonunun, ardından bu iptal edilen sezonun yerine duyurulan ve bir türlü gelmek bilmeyen filminin yokluğunu doldurmak için kolları sıvayan P.A. Works'ün yaz sezonunda vitrine koyduğu 13 bölümlük bir seriydi Tari Tari. Teknik kadrosunun neredeyse yarısı Hanairo'da çalışmış olan seri, konu bakımından kendini farklı bir yerde konumlandırmayı başarsa da anlatım bakımından Hanairo'nun gölgesinden kendini kurtaramıyordu. Görev dağılımları ve yansıttıkları profillerle Hanairo karakterlerinin klonları gibi gözüken Tari Tari karakterleri serinin giydiği maskenin daha göze batmasına neden oluyorlardı. Çok da özgün olmayan bir konuyu keyifli bir tonda sunmaya çalışan Tari Tari'yi istediği çıtayı yakalama konusunda belki de kendi karakterleri engelliyordu. []
    • 24 - Black Rock Shooter: Yerden yere vurulmasına rağmen hiç de fena bir seri değildi BRS. Orta okula giden kız öğrencilerden ibaret kadrosundaki "arızalı" karakterler üzerinden giderek rüyalar ile gerçekleri birbirine karıştıran anime, yoğun CGI kullanımı yüzünden yadırgansa da 8 bölüme sığdırılmış hikayesini sonuna kadar cazip kılmayı bilen bir anlatıma sahipti. Karakterlerin tepkilerindeki ani dönüşlerle gayet sert sayılabilecek dramatik öğeleri işleyen BRS diziden ziyade bir film projesini andırır nitelikteydi. Belki film olarak düşünülseydi hak ettiği ilgiyi de görebilirdi. []

    • 23 - Acchi Kocchi: Tam anlamıyla şirinlik abidesi olan Acchi Kocchi, liseye giden beş arkadaşın genellikle sevimli ve tatlı, bazen de komik skeçlerinden meydana geliyor. Her ne kadar hikaye akışında bir süreklilik varmış gibi görünse de seri boyunca tek bilmeniz gereken, Tsumiki'nin Io'ya karşı duyduğu aşk. Bu aşkın bahsinin geçmediği -ender- sahnelerde ise hem tür içinde (Komedi) hem de serinin kendi içinde kalıplaşmış reaksiyonlardan fazlasını göremiyorsunuz. Oldukça basit bir şablonu takip ederek skeçlerini tahmin edilebilir bir forma sokan seri yine de yan karakterleri üzerinden güldürmeyi başaracak kadar inatçı davranıyor. Her bölümde Tsumiki'nin kedi kulaklarının çıkacağını, Sakaki'nin mutlaka şiddetli bir kazaya maruz kalacağını, Mayoi'nin Tsumiki tarafından marizleneceğini, Hime'nin de burnundan kan fışkırtacak sevimlilikte bir şey göreceğini biliyorsunuz ama yine de bu döngüsel sahneler güldürmeyi başarabiliyor. []
    • 22 - Inu x Boku SS: David Production hiç fire vermeden doğruları uygulayan, en azından istikrarını koruyan nadir stüdyolardan biri. Ürettikleri her animede yakaladıkları kalite seviyesinin ne düşmesine izin veriyor ne de aşırıya kaçarak risk alıyorlar. Aslında bu garantici tavrı korkaklık olarak görmek de mümkün lakin en yaratıcı fikrin bile çok geçmeden suyunun sıkıldığı bir sektörde bu tip bir emniyet anlayışını saygıyla karşılamak gerektiğine inanıyorum. Inu x Boku SS de daha önceki örneklerde (Ben-Tou, Dogs, Level E) gördüğümüz gibi zekice bulunmuş esprilerin ve çok hoş yansıtılmış bir romantizmin birlikteliğini sunuyor. Tamam, seri belki sade bir seyirlikten öteye geçmiyor ama en azından alıştığımız kaliteyi korumayı başarıyor. []

    • 21 - Btooom!: Yine bir başka oyun dünyasının içine bizleri sokan Btooom! diğer rakiplerinin (SAO, Accel World) aksine sektörün belki de en şöhretli stüdyosu olan Madhouse'un desteğini alarak yola çıkıyor. 12 bölümlük kısa süreci boyunca yaşattığı atmosfer sayesinde seyircinin konuya çok çabuk adapte olmasını sağlayan seri, her ne kadar izlemesi yer yer sinir bozabilen bir başkaraktere sahip olsa da iyi ayarlanmış temposuyla kendine bir yer edinmeyi ve kesinlikle gelecek 2. sezonu için seyirci toplamayı başarıyor. []
    • 20 - Tonari no Kaibutsu-kun: Brain's Base'in 13 bölümlük serisi, Kimi ni Todoke ile görece bir şöhret yakalamış yönetmen Kaburaki Hiro ile yola çıkmasına rağmen asla Todoke'deki moe ile karışık romantik oltaları sallandırmıyor. Her biri kaybedenler kulübü üyesi tadındaki karakterleriyle bazen komik, bazen romantik ama genel olarak durağan bir tempoda ilerleyen Tonari yan karakterlerine verdiği değerle kısıtlı süresinde elinden gelenin en iyisini yapmak için uğraşıyor. []

    • 19 - Zetsuen no Tempest: Shakespeare oyunlarından beslenerek post-apokaliptik bir atmosfer yaratan ZnT modernize edilmiş ve animeleştirilmiş bir tiyatro oyunu tadında. Etrafına bir konu ördüğü trajediyi karakterlerinin uzun tiratları, monologları ve diyaloglarıyla besleyen seri özellikle ilk yarısına kadar arka planda hiç eksik etmediği keman melodileriyle çok kötü bir ses yönetimi performansı çiziyor. Yine de temel aldığı trajediye yavaş yavaş araladığı bir perde sakinliğiyle yaklaşan ZnT, son ana kadar saklamayı başardığı gizemiyle kendini cazip kılmayı beceriyor. []
    • 18 - Kokoro Connect: Aynı okula giden üç kız ve iki erkekten oluşan bir arkadaş grubunun arasına giren "düşman" sayesinde, bu gençler o güne kadar içlerinde tuttukları sırları bir bir açığa çıkarmak zorunda kalırken bir yandan da kendilerini tanımaya başlıyorlar. Karakter tasarımları ve renklendirme sayesinde ilk bakışta basit bir K-On türevi gibi görülmeye müsait Kokoro Connect önce kendi hüviyetini bizlerle paylaşıyor, ardından da hayli psikolojik bir tarafa meylediyor. Fakat bilindik bir konuyu çok alışılmadık bir anlatımla sunmayı deneyen Kokoro Connect, temposundaki iniş çıkışlarla ve oldu bittiye gelmiş finaliyle kapasitesini pek de zorlamıyor. Yer yer uçlarda takılan tavrını sürecin yarısına kadar deneyimlemiş izleyici için önce ümit veren, sonra da yerinde sayarak şevk kıran bir seriye dönüşüyor. Yine de ruh/beden transferini anlatan yapımlar arasında kendine has bir yere sahip oluyor. []

    • 17 - Sukitte Ii na yo: Steins;Gate'in de yönetmeni olan Satou Takuya'nın yönettiği bu romantik drama, 13 bölümlük süresi boyunca önce başkarakterini, akabinde ikinci başkarakterini ve sonra da yan karakterlerini geliştiren eli yüzü düzgün bir anime; tam tanımıyla klasik bir shoujo. Zaman zaman shoujo klişelerini araya serpiştirse de dozu asla kaçırmayarak ve hiçbir zaman mesaj kaygısı gütmeyerek seyri gerçekten çok kolay bir tempo yaratıyor. Özellikle insanlara güvenme duygusuna çok fazla kafa yoran Sukinayo, ergenlik çağındaki bir kızın -en azından kafaca- nasıl genç bir kadına dönüştüğünü aktarıyor. []
    • 16 - Nisemonogatari: Bakemonogatari'nin devamı niteliğinde olan Nisemonogatari ne tam anlamıyla projenin ikinci sezonu ne de tamamen özgün bir anime. Fakat zararı yok çünkü en zayıf ...monogatari serisi bile rakiplerinin bir adım önüne çıkacak animasyon kalitesine, ses yönetimine, müziklere, seslendirme sanatçılarına sahip olabilir. Yine de fazla derinleşmemiş Nise bile şoke edici sahneleriyle ve bu teknik departman becerileriyle akılda kalıcı bir deneyim olarak karşımıza geliyor. []

    • 15 - Tsuritama: Ayrıksı işleri yönetmeyi seven Nakamura Kenji'nin, kendine has karanlık tonlardan ayrılıp cıvıl cıvıl bir renk paleti tercih ettiği ve karakterlerini de gençlerden seçtiği bir anime Tsuritama. "Balık tutarak dünyayı kurtarmak" gibi abes bir fikrin üzerine kurulan Tsuritama, bu abes fikri hem ciddi hem de eğlenceli bir hale büründürecek tek yönetmen Kenji olduğu için neredeyse hiç tökezlemeden sonuna kadar yürüyor... her zamanki gibi daha önce pek sık görülmemiş adımlarla. []
    • 14 - Sakamichi no Apollon: Watanabe Shin`ichirou ve Kanno Youko işbirliğiyle ekrana gelen Kids on the Slope 12 bölüme tıkıştırılmış hikayesini bazen gereğinden fazla hızlanarak anlatsa da genelinde kilit detayları, sahneleri, anları izleyiciye fark ettirerek iyi bir tempo yakalamayı başardı. 1960'ların Japonya'sında geçen anime belki dönemin atmosferiyle fazla ilgilenmedi ama her adımında karakterlerini ve dolayısıyla da hikayesini geliştirmeyi bildi. []

    • 13 - Danshi Koukousei no Nichijou: 2-3 dakikalık skeçlere bölünmüş anime epey uzun tutulmuş matrak bir geyik sohbeti kıvamındaydı. Liseye giden oğlanların gündelik yaşamlarına eğilen seride kendini tekrar eden espriler bazen tat kaçırsa da Daily Lives of High School Boys absürt komediye yaklaşan üslubuyla çok keyifli bir seyirlik sunuyordu. Liseye gitmiş neredeyse herkesin mutlaka aklından geçmiş ipe sapa gelmez saçmalıktaki düşünceleri renklendiren seri, televizyon yayınından önce başlattığı ve yayın sonlandıktan sonra da gösterimine devam ettiği kısa bölümleriyle izleyiciyi kendine bağlamayı beceriyordu. []
    • 12 - Natsuyuki Rendezvous: Natsuyuki Rendezvous tipik bir noitaminA serisi. Yine 11 bölümlük, kısa ama öz; yine yetişkin karakterleriyle, yetişkin izleyicilere yönelik bir seri. Hepi topu üç karakteri var ve bunların arasında serpilen bir aşk üçgenini anlatıyor lakin bu bilindik konuyu anlatırken her karakterin yerleriyle oynayarak seyirciyi tarafsızlaştırmaya başlıyor. Bölümler ilerledikçe herhangi bir karaktere duyulan yakınlık yerini saf bir empati duygusuna bırakıyor ve seri bittiğinde izleyici tam anlamıyla nötr bir hal almış oluyor. Nihayetinde, Natsuyuki Rendezvous toprağı eşeledikçe köklerinden çok daha fazlasını bulabileceğiniz bir çiçeğin empati yüklü masalını vadediyor. []

    • 11 - Jormungand: Bahar aylarındaki ilk sezonun ardından tek düşündüğüm, potansiyelini bariz bir şekilde heba eden bir seri izlediğimdi. Fakat ikinci sezonla ve seriye adını veren Jormungand projesiyle birlikte bu potansiyelin adım adım fiiliyata döküldüğünü, serinin kendisine yakışan o karanlık tona tekrar büründüğünü gördüm. Bir silah tüccarı üzerinden varoluşçuluk sorgulamaları yapan Jormungand, arada bir manasız ecchi sahnelere başvuruyor olsa da olağanüstü müzikleri ve hikaye anlatımında gıdım gıdım yükselen gerilimiyle sene içinde en çok zirve yapan bölümlere sahip yapımlardan biriydi, belki de ilkiydi. []


    • 10 - Ginga e Kickoff!!: Spor, anime sektöründe nispeten azınlıkta kalmış bir tür. Yapılan serilerde -ekseriyetle- illa ki anlatılan sporun dışına çıkan bir hikaye akışı mevcut. Ginga ise Simon Kuper'in meşhur sözü "Futbol asla sadece futbol değildir"e Japonya'dan gelen nefis bir cevap niteliğinde. İlkokul çağındaki çocuklar aracılığıyla futbolun ne kadar güzel bir "oyun" olduğunu anlatan seri ne öyle fantastik vuruşlar ne de müthiş heyecanlı maçlar sunuyor. Bunların yerine "oyunun" güzelliğini ve insanların bu "oyuna" duydukları sevgiyi hiç yontmadan aktarıyor. Başka meselelere kafa yormadan, eksikliği hissedilen bir şekilde o kadar sade bir tempoda ilerliyor ki her bölümün sonunda izleyiciye aynı soruyu yöneltmiş oluyor: "Bu da mı gol değil?" []
    • 9 - Uchuu Kyoudai: Diyelim ki kötü bir gün geçirdiniz, 2 bölümünü izleyin. Kötü bir hafta mı geçirdiniz? 10 bölümünü izleyin. Kötü bir sene geçirdiyseniz bu seriye sıfırdan başlayın ve günceli yakalayın. Astronot olmaya çalışan orta yaşlı bir adamın hikayesini anlatan Space Brothers "izle ve kendini iyi hisset" örnekleri içinde kendine çok sağlam bir yer edinmiş durumda. Ne konusunda beyninizi uçuracak bir gelişme ne karakterlerinde inanılmaz bir değişim yaşanıyor ama istisnasız her bölümüyle mutluluk vadediyor. Animasyon, müzikler, karakter gelişimi vb. konularda kendini ne kadar geliştirdiği tartışılır fakat izleyiciye kendini iyi hissettirdiği su götürmez bir gerçek olarak kalacaktır. []
    • 8 - Nazo no Kanojo X: Eski tarz animasyonun yeni dönem kopya serilere verdiği en güzel cevaplardan biri Mysterious Girlfriend X. İki başkarakteri arasındaki alışılmadık bir romantizm üzerinden hareket eden seri, bilindik temaları artık unutulmuş yöntemlerle canlandırıyor. Hem sade ve gösterişsiz kalıp hem de oturaklı olmayı başaran anime, birbirlerini taklit eden günümüz yapımlarını resmen "değilleme" yoluyla alt ediyor. Gereksiz frikik sahnelerine, klişeleşmiş aşk eylemlerine, çene donduran esprilere başvurmadan da tahrik edici, romantik ve komik olmayı biliyor. Sektörü kirletmekten başka hiçbir şey yapmayan animelerin tamamına doğru yolu gösteriyor. []
    • 7 - Shinsekai yori: Bu serinin listede bu kadar yukarılarda olması bile senenin ne kadar kötü geçtiğinin bir göstergesi. Shinsekai Yori 2012'deki en derinlikli hikayeye sahip anime olduğu için bu kadar yukarılarda; yoksa seyirciyi öyle çok da içine çeken bir anlatıma sahip olduğundan değil. Ödüllü bir romandan uyarlanan seri en basit tabirle "tuhaf." Bilim-kurgu kavramlarıyla yola çıkarak mistisizm, varoluşçuluk, sosyoloji, parapsikoloji gibi ağır temalar etrafında dönen seri çok ilginç bir dünya ve buna bağlı olarak da hayli karamsar post-apokaliptik bir atmosfer sunuyor. Her ne kadar temposu kör topal ilerliyor olsa da romanın hüviyetini her zerresinde hissetirme açısından gayet başarılı oluyor. []
    • 6 - JoJo no Kimyou na Bouken: Öylesine vahşi ve öylesine tutarsız ki izlerken bölümün ne ara bittiğini anlamıyorum bile. Dio'nun o gülünç ciyaklaması, Jojo'nun şımarık bir veletten tam bir akça pakça kahramana ani bir manevrayla geçişi, hikayeye çotank! diye dahil olan yan karakterlerin kısa sürede kendilerini kabul ettirişleri; altı doldurulmamış gelişmeler, mutlaka ilerleyen bölümlerde flashbackler sayesinde kapatılacak boşluklar... hepsi de tam bir shounen hüviyetini işaret ediyor. Fakat tüm bu klişeleri bir kenara almamızı sağlayan temposu, David Production'ın manga ruhunu yansıtmaya çalışan animasyonu ve gerçekten ilgi çekici bir atmosfere sahip olan hikayesi sayesinde Jojo, "bir diğer shounen" yaftasına takılıp kalmıyor. []
    • 5 - Psycho-Pass: Sağolsun, seri hakkında muazzam (!) bilgiler veren fragmanı sayesinde hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeden izlemeye başladığım seri Blade Runner, Minority Report benzerlikleri ve Philip K. Dick romanlarını andıran atmosferi ile kendini her hafta geliştirerek saf bir bilim kurguya dönüşmeye devam ediyor. Üstelik bu depresif tonun vitrin yüzü olan karakterleri ve müthiş bir kötü karaktere dönüşen düşmanı aracılığıyla bir anime klasiği olan Ghost in the Shell'i de fazlasıyla hatırlatan Psycho-Pass tüm bu çağrışımlara rağmen özgün bir yapı kurmayı ve kendini öne çıkarmayı çok iyi beceriyor. []
    • 4 - Fate/Zero: Şuna benzer soyağaçları görünce ister istemez kendimi geri çektiğim oluyor. Gediklileri kadar hakim olmayı geçtim, ilgimi de fazla çekmeyen bu ailesel projeleri takip ederken karakterlerin isimlerini, özelliklerini, geçmişlerini bilmemek o ailenin herhangi bir ferdini ilk defa izleyen -benim gibi- acemiler için usandırıcı olabiliyor. Fakat Fate/Zero, en azından benim adıma bir istisnaydı. 2011'in sonunda başlayan ve bir sezon ara verdikten sonra devam eden seri, tüm bu ilişkiler yumağı ve ilgilenmeyenler için bile muhteşem bir animasyonla çevrelenmiş aksiyonu sayesinde oldukça zevkli bir animeydi. Konuyu takviye etmek ve geliştirmek amacıyla yerleştirilen flashbackler sayesinde ailenin hepsiyle tanışmadan da ana mantığı kavramaya izin veren Fate/Zero gaz verici bir aksiyon arayanlar için kısır geçen senede kesinlikle en iyi alternatifti. []
    • 3 - Lupin the Third: Mine Fujiko to Iu Onna: Senenin en karakterli animasyonuna sahip olan Lupin III, çılgınlık seviyesinde dallanıp budaklanmış projenin yan öykülerinden biri. Atılan taramalarla iyice karanlık bir atmosfer yaratan seri, Lupin'in mizahi gücünü Mine Fujiko'nun depresif güzelliğiyle birleştiriyor ve ortaya çatlamış bir şahanelik sunuyor. Bölümler ilerledikçe harika bir karakterden olağanüstü bir figüre dönüşen Mine Fujiko'nun geçmişini öğrenirken bir yandan da serinin ne kadar karmaşık bir hikayeye sahip olduğuna tanıklık ediyoruz. Lupin projesine hiç aşina olmayanları bile kendine bağlama potansiyeline sahip Mine Fujiko hem eğlenceli hem de ciddi bir yapı kurmayı başarıyor. []
    • 2 - Another: Kış sezonunda tam anlamıyla bir infial yaratan Another, korku-gerilim ve gizem öğelerini çok iyi harmanlayarak son bölümüne kadar sürdürdüğü akıl oyunlarıyla nefis bir polisiye olmayı başarıyor. Serinin geçtiği kasabada yıllar önce yaşanan bir ölümü merkezine alan anime bazen açık ettiği hakikati yıkıp yeni baştan inşa ediyor, bazen de bu hakikate seyircinin karar vermesine müsaade ediyor. "Ötekileştirme" gibi bilindik bir korku temasını ele almasına rağmen izleyicinin, hiçbir karakteriyle empati kurmasına ön ayak olmayıp aradaki mesafeyi koruyarak asıl bel bağladığı polisiyenin altını çizmiş oluyor. Bu polisiyeyi ise muhteşem bir ses yönetimi başarısı göstererek korku ve gerilimle destekleyen Another, 12 bölümlük kısa süresine sayısız teori sığdırma şansı armağan ediyor. []
    • 1 - Jinrui wa Suitai Shimashita: Kapı'yı çok tuhaf bir günün sonunda yazıverdim. Sonra bir arkadaşımla konuşurken aniden gaza gelip aslında bu yazı dizisinin bir üçleme olacağını söylemiş bulundum. Yek'te kaldığım nokta ile kafamdaki 3. bölüm arasında bir köprü oluşturmayı henüz beceremedim. Galiba bir ara bölüm daha gerekecek ve 4 bölüm ile yazı dizisi sonlanmış olacak, bilemiyorum. Belki daha da uzatabilirim zira bölümlere şöyle bir göz gezdirince bile yeni detaylar keşfediyorum. "Ne anlatıyorsun sen?" diyenlere önce bu iki yazıyı okumalarını öneririm, niçin senenin en iyisi olduğundan uzun uzun bahsettim. []

    • Benim listem 3 aşağı 5 yukarı böyle oldu. Bazı animelerin yerleri değişiyor, birini diğerinden daha üste koyuyorum ama listedeki herhangi bir anime en fazla 2 sıra oynuyor. Siz de ilk 5'inizi, 10'unuzu veya sıralamam hakkındaki görüşlerinizi, serzenişlerinizi paylaşmak isterseniz yorumlara her zaman açığım. Herkese iyi seneler!

    7 Görüş:

    1. 1) Hyouka
      2) Sakurasou no pet no kanojo
      3) Chuunibyou Demo Koi ga Shitai
      4) Nazo no Kanojo X
      5) Another
      6) Kokoro Connect
      7) Shinsekai Yori
      8) Kamisama Hajimemashita
      9) Jinrui wa suitai shimashita
      10) Psycho-Pass

      Benim sıram yukarıdaki gibi. madem serzeniş dedin :D başlıyorum, Kamisama hajimemashita ve chuunibyou pek göz ardı edilecek seriler değil. Sıralamana girmemiş bile, şaşırdım. Gayet kaliteli. Sakurasou ya bir şey demiyorum, J.C staffla aran iyi değil diye. Ama emeğine sağlık. Sıralamanda izlemediğim şeyleri izleyeceğim. Türkiye nin random curiosity şubesi gibisin :) blogunu okumak zevkli.

      YanıtlaSil
    2. Listeni paylaştığın için teşekkürler. Hiç değilse Jinrui'yi benden başka izleyen ve beğenen biri varmış :)

      Saydıklarının hepsinin sadece ilk bölümlerini izledim. Sürprizin içine koyacak kadar bile fikrim yok bu seriler hakkında.

      YanıtlaSil
    3. Bir liste de benden olsun. Lakin baştan söyleyeyim benim listem öyle geniş kapsamlı olmayıp sadece bu sene izleme fırsatı bulduğum serilerden oluşmakta.

      1- Lupin the Third: Mine Fujiko to Iu Onna (uzak ara listenin en tepesinde)
      2- Psycho-Pass
      3- Btooom!
      4- Another
      5- JoJo no Kimyou na Bouken (Tempoya ayak uyduramayanlardan biri de benim)
      6- Kuroko no Baske (Spor animelerine hasret kalmışım)
      7- Area No Kishi
      8- Sword Art Online
      9- Code : Breaker
      10-Brave 10

      YanıtlaSil
    4. Steins:Gate'i unutmuşum. Onu da ilk iki içerisinde bir yere yerleştireyim de hakkını yemeyeyim...

      YanıtlaSil
    5. Herkes yaparken benim de bi sıralama sunmam şart. :)
      1. Lupin the Third: Mine Fujiko to Iu Onna
      2. Fate/Zero
      3. Another
      4. Magi
      5. Uchuu Kyoudai
      6. Psycho-Pass
      7. Sakamichi no Apollon
      8. Bakuman
      9. JoJo no Kimyou na Bouken
      10. Kuroko no Basuke

      Jinrui'ye bir türlü ısınamadım. Başta iyi geldi ama sonradan bi soğukluk girdi araya. Shounen sevmediğin için Magi'yi koymamanı anlayışla karşılıyorum ama Kuroko'ya çok ayıp ettin. :) Sanırım beklentilerin çok yüksek olduğu için öyle oldu ama o kadar da kötü değildi.
      Gelelim ilk sıradaki animeme. Steins;Gate'den sonra ilk defa bir animenin kurgusundan ve hikayesinden böyle etkilendim. Hikaye baştan sona kadar bir bütün içerisinde. Buna birde harika animasyonu ile Lupin serilerinin klasikleşmiş jazz müzik arka fonları eklenince ortaya harika bir anime çıkmış. Fazla izleyeni olmaması da beni mutlu ediyor açıkçası. İnsan çevirdiği animenin izlenmesini ister ama ben de animeyi aşırı bir sahiplenme oldu sanırım. :)
      Listemdeki diğer animelerin ise diğerlerine göre biraz daha öne çıkmalarından başka bir artısı yok benim için. Anime izlerken çok seçici olmaya çalışıyorum ve karşılığını da alıyorum. 2012 yılında saçma sapan bir anime izlemedim sayılır.(Bu sene tek patladığım Jormungand oldu.) :)

      Listen ve animeler hakkındaki yorumların için teşekkürler.

      YanıtlaSil
    6. Magi'yi de ilk bölümden sonra bıraktığım için ne sürprize ne de listeye koymadım. Hakkında 1 bölümlük fikrim var, yani aslında neredeyse hiç fikrim yok.

      Kuroko'yu ilk bölümlerindeki atmosferi için sevmiştim ama inceleme yazısında çok bahsettim; fahiş yapım hataları (skor tabelası) ve kendi yarattığı mantığa ters düşen hatalar yüzünden listenin sonlarına koydum. Sergen Yalçın ile "hem teknik hem görsel açıdan sıkıntı vardı."

      YanıtlaSil
    7. 1-Btooom
      2-Zetsuen No Tempest
      3-Psycho-Pass
      4- Shin Sekai Yori
      5-Ixion Saga DT
      6-Tonari No Kaibutsu-Kun
      7-K
      8-Kami-Sama Hajimemashita
      9- Sukitte Li Na Yo
      10-Little Busters

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi