• Natsuyuki Rendezvous - 01



    Eşek gözlü hatunu görünce ister istemez Paradise Kiss, Nana gibi seriler aklıma gelmişti, neyse ki Natsuyuki Rendezvous bu iki güzelliğin kötü bir taklidi değil. Ne Nana'daki kadar ağır bir dram var ne de Paradise Kiss'teki gibi çılgın tiplerle tamamen hayatın içinden bir anlatım var. Bunların yerine daha uysal ve mizahi bir ton tercih edilmiş.

    Serinin konusu ise kısaca şöyle: Hazuki, bir çiçek dükkanı işleten Rokka’ya ilk görüşte aşık olur ve kadına yaklaşmak için dükkanda part-time çalışmaya başlar. Fakat bir süre sonra Rokka’nın merhum kocası Shimao’nun hayaletiyle karşılaşır.

    Kurenai'nin yönetmeni Matsuo Kou var serinin başında. Fakat bu kez Kurenai'deki gibi bir trajedi yok. Biri ölü olan üç yetişkin arasındaki aşk üçgeni yine noitaminA kuşağına özgü bir kalitede hemen ilk bölümden hazır ediliyor. Hazuki abayı yaktığı Rokka'ya yaklaşmak için kadının çiçek dükkanında çalışmaya başlıyor ve çok geçmeden Rokka'nın merhum kocasına tosluyor. Hazuki'ye gözdağı veren Atsushi bölüm içinde pek çok kez münasebetsizce ortama dalıyor. Yağmurdan sırılsıklam olmuş Rokka'dan gözlerini alamayan Hazuki bir anda tepeden inen ayaklarla dumura uğruyor.

    Atsushi'nin sahneye çat kapı dalmaları ve rengarenk çiçeklerle dolu dükkan eğlenceli ve izlemesi keyifli bir ton yaratırken Rokka'nın travması seriye dramatik bir altyapı hazırlamış oluyor. 11 bölüm sürecek seri yine noitaminA'dan beklendiği üzere yetişkinleri hedefleyen güzel bir drama olacakmış gibi görünüyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi