Her eserin bir yerinden birbirini taklit ettiği, her konunun daha önce mutlaka bir şekilde anlatıldığı, araklama kavramının esinlenme ile yer değiştirdiği bir dünyada yaşıyoruz. "Anlatılacak konu kalmadı" kolpasına inanmıyorum ama artık çok azaldıklarını kabul ediyorum. İnsan oğlunun diğer birçok özelliği gibi hayal gücünün de körelmeye başladığı bir gerçek. Yazawa Ai de bizim karşımıza yepyeni bir hikayeyle gelmiyor ama anlattığı hikayesine bir farklılık getirmeyi başarıyor.
Aşk ve gururun canhıraş mücadelesini, ölümüne savaşını anlatan anime bu kavramlara getirdiği tarafsız bakışla kahramanlarını yalnızca gözlemliyor. Zaman zaman aşkın formunu sevgiye, gururun formunu empatiye dönüştüren seri boyunca -her ne kadar aksi algılanmaya çok müsait olsa da- ne kazanan var ne de kaybeden. 15-25 yaş aralığındaki gençlerin aşk ve gurur arasındaki bocalamaları onların yetişkinliğe geçiş süreçlerini simgeliyor. Bu sürecin çok sancılı olmaması insan doğasına aykırı.
Nana'nın hikayesindeki asıl farklılıksa elbette seriye isimlerini veren başrolleri. Bir değil, iki edebi karaktere hayat veren mangakanın yeteneği iki Nana'da ortaya çıkıyor. Her iki Nana da geçmişlerini daha önce bir şekilde dinlediğimiz karakterler olabilir lakin onların iç dünyaları serinin uzun sayılabilecek periyodunda maksimum detayla işleniyor. Bu avantaj da beraberinde seyirciler üzerinde hatırı sayılır bir etki bırakıyor, onları özümsemesine ve içselleştirmesine yol açıyor.
İnsanların hafızalarına kazınan bu kahramanlar sayesinde Nana'yı izlemek, okumak, dinlemek ve hatta hatırlamak bile su gibi akıyor. Telenovela bayıklığından ve pembe dizi ağırlığından görünüşte aykırı karakterleri ile insanı harekete geçiren saldırgan müzikleri sayesinde rahatlıkla sıyrılan Nana beslendiği tezatları lehine çeviren, türe yeni bir soluk getirmeyi başarmış harikulade bir seri.
seriyi izledikten sonra okumuş olsamda yazını böylesi daha iyi
YanıtlaSilizlediğim ve sonunu merak ettiğim en iyi anime.
YanıtlaSil