• Gyakkyou Burai Kaiji - Sezon 2



    Chinchirorin ve Pachinko oyunlarıyla geçirilmiş bu sezonda Kaiji her zamanki saflığını iyi niyetiyle birleştirerek kötüleri yenme peşinde. Aslında bu projenin standartları düşünüldüğünde gayet makul ve alışıldık temaları kullanan seride oyunların sadece ikiye indirgenmesinden dolayı Kaiji'nin o muhteşem zekası büyük ölçüde gölgede kalıyor.

    İlk sezonun aksine oldukça zayıf geçen ikinci sezonda Kaiji önce ocağın liderini yenerek kapatıldığı taş ocağından dışarı çıkma şansını yakalıyor, sonra da dışarıdaki sayılı günlerinde içerideki arkadaşlarını kurtarmanın yollarını arıyor. Oysa geçen sezon Kaiji'nin herkesle birlikte kurtulmaya, düşmanı hep beraber yenmeye çalıştığına şahit oluyorduk ve dolayısıyla onun nasıl bir kahramana dönüştüğünü izliyorduk. Bu sezon ise Kaiji bir kahramandan ziyade tetikçi görevi üstleniyor ve ister istemez özgün karakterinden feragat ediyor. Hal böyle olunca ve üstüne de neredeyse serinin %65'ini kapsayan kumarhane süreci girince izlemesi çok keyif vermeyen bir sezon ortaya çıkıyor.


    Çekilecek live-action filmden karelere, oyuncularla röportajlara ve Kaiji üstüne yorumlara anime içinde yer veren yapımcılar da belki bu projeden sıkılmışlardır, bilemiyorum. İlk sezondaki o harika yaratıcılığı hiçbir şekilde yansıtmadıkları gibi Kaiji'nin karakter gelişimine de eğilmiyorlar. Onun duruma göre adapte olabilen zihni bu sezonda hiç mutasyona uğramadan yoluna devam ediyor. Hatta Kaiji'nin herkesi etrafına toplayan karakteri bile kimseyi etkilemeyi başaramıyor, ancak yalvarış ve gözyaşlarıyla insanların ilgisini çekebiliyor.

    Animasyonun da doğal olarak yerini koruduğu ikinci sezonun en iyi yanı bir üst seviyeye çıkartılmış müzikleri ki zaten başka da dişe dokunur bir numarası yok. Her zamanki gibi haftalık izleme yerine maratonu şart koşan yapısıyla Gyakkyou Burai Kaiji: Hakairoku Hen tekdüze temposuyla seyirciyi sıkmaya müsait bir anime. Henüz hakkında hiçbir haber duyurulmamış olsa da muhtemelen çıkacak 3. sezonun böyle geçmemesi ümidiyle...

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi