• Uchuu Kyoudai - 01



    Zinedine Zidane'ın 2006 yılındaki dünya kupası finalinde Marco Materazzi çirkefine hak ettiği tos vuruşunu geçirdiği esnada Japonya'nın tenha bir köşesinde bulunan iki kardeş bir UFO görürler. O tarihe kadar tabiattaki sesleri kaydetmek için ormana dalan çocuklar, Ay'a doğru uçan UFO'nun ardından büyülenmiş bir şekilde bakakalırlar. Küçük kardeş Hibito'nun hayatını o andan itibaren değiştirecek ve çocuğun astronot olmaya karar vermesini sağlayacak bu UFO, Hibito'nun ağabeyi Mutta'da ise aynı etkiyi yaratmaz. Bu olaydan 19 yıl sonra, 2025'te Hibito artık 29 yaşında bir astronottur ve NASA tarafından Ay'a gönderilecek mekiğin mürettebatındadır. Araba tasarımcısı olan Mutta ise kardeşi hakkında atıp tutan patronuna Zidane'ın 19 yıl önce attığı kafayı hatırlatarak işsiz kalmıştır.

    Açıkçası seriden büyük beklentilerim yoktu ve ilk bölümden çok da hayal kırıklığı yaratmadığını görmek benim için sevindirici oldu. Kardeşlerin doğum yılları üzerinden başarı-hüsran zıtlığının/dengesinin yakalanması her ne kadar alışılageldik bir senaryo taktiği olsa da içleri doldurulmaya müsait karakterler seçtiklerini düşündüm. Nanba ailesinin medarıiftiharı Hibito da ailenin beceriksiz çocuğu Mutta da işlenmeye oldukça müsait tipler. Belki Mutta'nın her fırsatta dile getirdiği ağabey kompleksi biraz azaltılsa ve aşırı karikatürize edilmiş esprilere hiç yer verilmese bölüm daha rahat akabilirdi ama tempodaki ufak tökezlemelere rağmen izlemesi kolay bir bölümün ortaya çıkması seri namına iyi bir özellik.

    Gerçi Space Brothers'ın kaç bölüm süreceği hakkında net bir bilgim yok. Uzayın, Ay'a giden UFO'nun, iç sesine kulak veren karakterlerin bulunduğu bir animenin 12 bölüme sığdırılmaya çalışılması aslında bu saydığım özelliklerin pek de önem teşkil etmeyeceklerini gösterir. Öte yandan 24-26 bölüm gibi bir döneme yayılabilirse Uchuu Kyoudai'den iyi bir seyirlik çıkabilir fakat orta karar müziklerine ve standart animasyonuna rağmen (hatta bunların bu seviyede kalması yüzünden) asla bir Planetes olamaz. Ben önce Mutta'yı seslendiren Tiger'a... pardon, Hirata Hiroaki'ye alışayım da sonrasını sonra düşünürüm.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi