• Tsuritama - 01



    Nakamura Kenji benim en sevdiğim yönetmen değil ama kesinlikle fetiş yönetmenim. Yaşayan yönetmenler arasında tarzına kalpten bağlandığım, hep daha iyisini beklediğim bir insan. Hal böyle olunca onun ismini hangi projede duyarsam beklentilerim tavanı delip gökyüzüne ulaşıyor.

    Nakamura'nın eserlerinde sembolizm ve animasyonun hep dirsek temasında ilerlediklerini görüyoruz. Kimi zaman alabildiğine yoğunlaştırılmış ve çözümlemesi zor, kimi zamansa oldukça basit çıkarımlarla yüzeysel bir sembolizm kullanıyor ama mutlaka kullanıyor. Animasyon konusundaysa asla sıradanlaşmayan, daima yenilik peşinde koşan bir üslubu var. Neredeyse hiçbir eserini diğerine benzetmek mümkün değil (bazı sahnelerde kullanılan teknikler dışında). Mononoke gibi inanılmaz dolgunlukta bir animenin hemen ardından, Kuuchu Buranko gibi alışılmadık bir anlatıyı yine alışılmadık tekniklerle sunabiliyor. Her ne kadar [C] The Money of Soul and Possibility Control beklentilerin çok uzağında kalmış ve iyi kotarılmamış bir proje olsa da bu animede bile Nakamura'nın daha önce denenmemiş olan bir konuya cüret ettiğini görebiliyoruz.

    Tsuritama'da da durum farklı değil. "Balık tutmakla ve dünyayı kurtaracak dört delikanlıyla ilgili bir anime." Kelalaka?! Çocuklardan biri uzaylı olduğunu iddia eder, diğeri gözetleme kulesinin tepesinde kral edasıyla bir ördekle konuşur, ötekini ne zaman stres bassa suyun içinde boğulduğunu hisseder, sonuncusu ise ağırbaşlılığından ödün vermeden bu üç manyağın arasında "normallik" görevi üstlenir. Bilindik Nakamura Kenji karakterleri işte.

    Nakamura yine bölüm başında bir Mononoke göndermesi yapıştırır ve seriyi biraz daha o yöne kaydıracakmış havası verir. Oysa bölüm içinde, liseye giden dört oğlanın zibilyon kez anlatılmış hikayelerini tekrarlayacakmış gibi bir atmosfer yaratır fakat bölüm başında anlatılan efsaneyle gidişata dair birtakım ipuçlarını hemen hazır eder. Bu çocuklar dünyayı hangi tehlikeden kurtaracaklar (bir tehlike var mı ki?), bunu balık tutarak mı yapacaklar, 11 bölümde (kahrolası noitaminA) bunu nasıl başaracaklar hep birlikte izleyeceğiz fakat diyelim ki Nakamura Kenji yine [C]'de olduğu gibi çuvalladı, hiç gocunmadan devam ederim zira onun yönettiği animelerin en kötüsü bile izlenmese de en azından uzun uzun "bakılacak" kadar güzel yapımlar.

    3 Görüş:

    1. Cıvıl cıvıl çok renkli bir anime. Müzikler desen insanın içini açıyor resmen. Henüz ne tür bir konusu olduğu meçhul ama bir o kadar da güzel bir seri.

      YanıtlaSil
    2. Biraz absürt girişine rağmen en azından sırf animasyon/arkaplan için izleyeceğim. Hindistanlı çocuk Kanbanın öz kardeşi olsa gerek. :D

      YanıtlaSil
    3. Haha :D Aynı karizma, aynı havalar, emrinde bir sürü adamlar diyorsun yani. Ördek yerine penguen tutaydı çok iyiydi.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi