• Mononoke



    Nakamura Kenji'yi bundan önce C ve Kuuchu Buranko gibi eserleriyle bu blogda tanıtmıştım. Her zaman sıradışı işlere imza atmayı seven, hem animasyonda hem de anlattığı konularda hep değişik temaların etrafında dönmeye çalışan farklı bir yönetmen kendisi. Fakat öyle görünüyor ki şimdiye kadarki en büyük işini Mononoke'de çıkartmış.

    Edo çağında (1603-1868) geçen seride seyyah bir şifacı/eczacı insanların yaşadığı dünyaya girmemesi gereken ama bir şekilde girmiş "mononoke"leri (hayalet/ruh denebilir ama tam karşılığı yok) avlamaktadır. Avlamadan önce şifacının, mononoke'nin şeklini, gerçeğini ve gerekçesini bilmesi gerekmektedir. Bu üç şartı sağladıktan sonra kudretli kılıcını çeker ve 80 milyon mononokeden bir tanesini bu dünyadan gönderir.


    Korku türünde yola çıkmış olsa da serinin fazla korkutmadığını söylemem gerek. Aslında karakterlerde ne bir yapaylık ne de abartı var ama belki de konuların içeriğindendir, ben gerilmedim bile. Yine de yönetmenin en iyi işi olduğunu düşünüyorum çünkü serinin her tarafında usta işi bir sembolizm kullanılmış. Beş hikayenin her birini de izlerken pür dikkat kesilmek gerekiyor. Elbette kaçırılacak pek çok detay olacaktır ama yakalananların her biri size ayrı bir keyif veriyor.

    Bütün hikayelerin finalleri son derece muğlak, iki (veya daha çok) anlam çıkartılabilecek şekilde çekilmiş. Tabii bazen hiçbir şey anlamamak da olası. Kimi zaman yönetmenin amacı da bu yönde. Kafanıza takılan bir sahne, bir eşya, saniyenin 10'da biri sürede ekrana gelen bir görüntü (tren öyküsünde belediye başkanının cama anlık yansıması) sizi hep düşünmeye zorluyor. Eğer muazzam bir Japon kültürünüz yoksa anlatılan konulara/mononokelere vakıf olmanız zaten mümkün değil ki bu açığı da olağanüstü animasyon ferah ferah kapatıyor.


    Kurşun kalem kullanılarak çizilmiş gibi duran animasyonda inanılmaz bir ahenk bulunmakta. Çizimler kuru bir hava katarken kullanılan renklerin canlılığı nefis bir tezat oluşturuyor. Bir de hepsinin altında tüm seriye hakim bir buruşukluk efekti bulunmakta. Sanki kalitesiz kağıda çizilmiş gibi bir hava katan bu efekt için hemen üstteki iki kareye bakmanız yeterli. Hepsinin üstüne animasyon asla durmuyor. Donuk ve hareketsiz bir sahneyi bile izlerken çok dikkatle bakarsanız mutlaka ekranda en az bir pikselin değiştiğini rahatlıkla görebilirsiniz. Animasyon anlamında olağanüstü detaylı ve titiz bir işçilik çıkartılmış. Bana göre sırf bu bile izlemek için yeterli.

    Bu seriyi izlemeye kafanıza koyduysanız ne yapıp edin Black-Sheep sürümünü indirin. Bölümlerin yanında verdikleri pdf dosyalarında serideki birçok referansa, simgeselliğe ve -muhtemelen- kaçırdığınız pek çok detaya yer verilmiş. Görsel algısı ve imge bilimi gibi konulara meraklıysanız, üstüne bir de her zaman göremeyeceğiniz bir animasyon arıyorsanız Mononoke'yi kesinlikle izlemenizi öneririm.


    2 Görüş:

    1. ilgimi çekti, indireceğim, animasyon müthiş görünüyor !

      YanıtlaSil
    2. hikaye anlatımı, çizimleri, karakterleri her şeyiyle acaip gizemli ve ilgi çekici bir seriydi. Çok severim.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi