• Samurai Champloo


     

    Aç samuray oynamaz

    Manglobe! Sen nasıl bir firmasın! Adamların "Original Work" sahibi oldukları üç seri var: Ergo Proxy, Michiko e Hatchin ve Samurai Champloo. Üçü de birbirinden harika seriler bunlar. 2011'de Deadman Wonderland isminde bir proje daha duyurulmuş, hiç şüphem yok ki o da muhteşem olacaktır. Samurai Champloo ile Michiko e Hatchin'in anlatım yapıları birbirlerine bayağı benzemekte (aslında Ergo Proxy de bir açıdan yol hikayesi sayılabilir). İkisi de yol hikayesi, ikisinde de az sayıda ama çok çılgın başkarakter var, ikisi de yan karakterleri sürekli devreye sokarak seriyi renklendiriyor ve ikisinin de müzikleri koleksiyon değerinde. Manglobe'un bu projedeki en büyük artısıysa hiçbir kaygı taşımadan yaptığı hamleler. İlk bölümlerde atılan "scratch"ler eşliğinde sahnelerin de ileri-geri sarılmaları, Edo döneminde geçen seride rapçilerin, grafiti sanatçılarının, beyzbol maçlarının yapılması ve hepsinden de önemlisi ilk bölümün OP sonrasında ekrana çıkan şu cesur ve ukalaca yazı: "This work of fiction is not an accurate historical portrayal... Like we care! Now shut up and enjoy the show." [Kurgulanmış bu eser hiçbir tarihi gerçeği yansıtmamaktadır... Çok da umurumuzdaydı! Şimdi kesin sesinizi ve oturup dizinin tadını çıkarın.] Tek kelimeyle efsane.

    Champloo'nun önce başkarakterlerini anlatayım: (Ateş) Mugen, (Su) Jin ve (Toprak) Fuu. Lakaplar benim uydurmam, hatta Fuu'nunki biraz zorlama ama idare ediverin. Mugen herkes gibi benim de ekranda görmekten en çok keyif aldığım karakter. Nakai Kazuya'nın seslendirmesiyle anime tarihindeki özgün karakterlerden biri oluveriyor Mugen. Çingene edebindeki bu küstah herifçinin bir çay ocağına oturup önüne geleni dövmesiyle serimiz başlıyor. Fuu'nun çalıştığı çay ocağında kızı rahatsız eden zibidiler var ve Mugen'in karnı aç. Bu açlık hissi çok önemli, baştan belirtmek istedim. Yemek karşılığı Fuu'ya yardım teklif ediyor ve Fuu da bir noktadan sonra kabul ediyor. Mugen serserileri tepelerken Jin içeri giriyor ve o zamana özel olduğuna inandığım "lan hemen dövüşmemiz lazım" tribine giren Mugen anında Jin'e de saldırıyor. Jin ise dojo'dan yetişme gerçek bir samuray. Aralarındaki dövüşte kazanan çıkmıyor ama çay ocağı yanıp kül oluyor. İkili yakalanıyor ve infaz edilmek üzerelerken Fuu'nun yardımıyla sağ kalıyorlar. Fuu'nun bu iyilik karşılığında onlardan bir isteği var: Ayçiçeği kokan samurayı bulmak.

     

    Ve hikayemiz böylece başlar. Jin ile Mugen her fırsatta kapışır ama kazanan bir türlü çıkmaz. Grubumuz yola devam ederken başlarını sürekli bir belaya sokar, farklı insanlarla tanışır, başka zavallıları biçer, yeni maceralara atılırlar. Serinin muazzam bir sürükleyiciliği ve maratona çok müsait (hatta maraton şart!) bir dili bulunur. İzledikçe bırakamaz, daha fazlasını istersiniz. Koyu hatlı çizimleri harikuladedir lakin seri boyunca kara kalemden taramaya kadar her tür denenir. Bir anime tutkununa cennete düşmüş hissi verir. Karakter tasarımını üstlenen Nakazawa Kazuto'nun portföyünde Kigeki ve Genius Party yönetmenlikleriyle Sarai-ya Goyou'nun karakter tasarımı yatar, bu da beni çok mutlu eder. Samurai Champloo'nun yönetmen koltuğunda başka bir anime harikası Cowboy Bebop'ın yönetmenliğini de yapmış dev bir isim oturur: Watanabe Shin`ichirou.

    Şimdi sıra geldi serinin müziklerine. Bölümleri izlerken arada ufak notlar alıyorum. Her seri için geçerli olan bir durum bu. Champloo'yu izlerken müziklerle ilgili şöyle yazmışım: "Ayrı ve koskoca bir paragraf aç". Öyle de yapacağım zaten. Daha 3. bölüm izlerkendi sanırım, hiç tereddüt etmeden toplam 550MB tutan sonundtrackleri indirdim ve 3. bölümün üzerinden geçen 5 gündür de aralıksız bu albümleri dinliyorum. İsimlerine fazla hakim olmasam da acid jazz, chill, house, hiphop tarzındaki bu şarkılara tek kelimeyle vuruldum. Tsutchie & Fat Jon, Nujabes, Midicronica tarafından hazırlanmış albümlerin sunduğu toplam 95 mp3 vardı, bir de bölümlerin birinde çalan IkueAsazaki'nin ağıt niteliğinde süper seslendirdiği "Obokuri Eeumi"sini ekledim. Tsutchie & Fat Jon'un "Adapt Myself" isimli şarkısını seri içinde, işler kızışmadan önce sıkça duyuyoruz. Açılış jeneriğindeki hiphop şarkının adıysa "Battlecry". Tsutchie'nin "New Dimension" isimli parçasını alıp bir kulüpte çalsanız -kimse duymadığından- "yarın gel işe başla" diyebilirler. Midicronica'nın Latin hiphop müzikleri benim pek ilgimi çekmedi ama arada yakalanmış nefis melodileri olduğunu da kabul etmem gerek. Velhasıl seri içinde zaten karelere ses katan bu parçaları mutlaka bulun ve edinin efendim. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.

     

    Biraz tuhaf bir inceleme yazısı olduğunun bilincindeyim. 26 bölümlük serinin 19. bölümüne kadar kimliğini öğrenemediğimiz (tahmin edilebilir aslında) ayçiçek kokan samurayın peşindeki tuhaf üçlümüzün inceleme yazısı da bu kadar oluyor demek ki. Ayçiçeğinin kokusu yoktur ama bizimkiler sadece bu bilgiyle Japonya'nın bir ucundan öbür ucuna koştururlar. Fuu'nun sonlara doğru dillendireceği üzere önemli olan bulmak değil aramaktır. Küçük kız (15 yaşındadır) içinden "keşke biraz daha bulamasam" diye geçirmekte ve maceranın devamını dilemektedir. Her güzel şeyin olduğu gibi bu isteğin de nihayete ereceği bir an gelir... ama hemen öyle sona atlamayalım, hatta hiç başlatmayın serinin finaline.

    Samurai Champloo iki kelimelik özetle eğlenceli ve komiktir. Eğlencesi zibilyon tane ilginç yan karakterden ve hali hazırda manyak bir sinerji yaratmış grubumuzdan gelmektedir. Komikliğiyse... O kadar çok var ki. Ekip hep açtır ve affedersiniz ama yemek buldular mı hayvanlar gibi yerler. Yalnız her beslenme faslından sonra Fuu bildiğiniz Marshmallow Man'e dönüşür. Jin her fırsatta Mugen'i aşağılar ama geneleve gittikleri bölümde Japon beyefendiliğini bir kenara bırakıverir. Beyzbol oynanan bölümle ilgiliyse gülmekten karnımın uzun süre ağrıdığını ve kahkalar yüzünden gözümden hüngür şakır yaş döküldüğünü söylesem herhalde yeterli olur. Hala sıkıldıkça açıp 2-3 sahneye bakmak iyi geliyor.
     
     

    Komik, heyecanlı ve hareketlidir Samurai Champloo. Normalde bu tip genellemeler beni kaçırmaya yeter ama bir anime tutkununun mutlaka izlemesi gerektiğini düşündüğüm bir seri. Anime sanatına ait çok nadide özellikleri bünyesinde eritmeyi başarmış ve ortaya harika bir işçilik çıkmış. Aslında yaşanan hiçbir sahne doğaüstü sayılmasa da Mugen'in yabani gücünü başka hangi dalda aktarmaya çalışsanız bilim-kurgu denemesinden öteye gidemezdiniz. Lakin animede yapınca çok da güzel oluyor işte. Aynı bölümde kafasına yediği saksıyla kalas ve kasıklarına yediği degaj bu adamı hastanelik etmiyor ama biraz süründürüyor. Bize de afiyetle izlemesi düşüyor.

    Özet geççiler için: İzleyin ve izlettirin. Garanti bir seri. Beğenmeyeni de Mugen'in küfürleri, Jin'in katanaları, Fuu'nun gevezelikleri kovalasın.

     

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi