• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 27



     

    Banquet at the Crevice

    Tekrar bölümlerden biri daha. Gerçi FMA:Brotherhood bu derleme bölümlerde eski bölümlerdeki sahneleri kes-yapıştır yapmayacak kadar seyirciye karşı nazik bir seri olduğundan bu bölümdeki tekrarları bile farklı bir konsept belirleyerek toplamayı tercih ediyor. Hohenheim ile Pinako (Winry'nin büyükannesi olan cüce yani)'nun ateş etrafındaki diyaloğu ve Hohenheim'ın düşle karışık gördüklerinden yola çıkarak seriye de ayrı bir yön kazandırıyor.

    Homunculus vs. İnsan mukayesesinde bu sefer insanları bir adım öne çıkararak, şimdiye kadarki 26 bölümde insanların üstün geldiği mücadeleleri ekrana taşıyarak İyi-Kötü savaşı olarak alabileceğimiz savaşta insanları mükafatlandırıyor. Bu süreç içinde Hohenheim'ın da yaşamından kesitler izleme şansına erişiyor ve Elric kardeşlerin annelerinin bu içine kapanık adamı nasıl "çarptığını" öğreniyoruz. Benim de bu bölüme dair en sevdiğim sahne Trisha Elric'in Hohenheim'a karşı çıkarak onunla çatıştığı sahneydi.

    Bu bölümün gereksiz bir tekrar bölüm gibi düşünülmemesi lazım. Hele de yapımcılara bundan sonra gelecek bölümler için çokça minnet duyacağımızdan (inanılmaz bölümler geliyor) onlara bu bir haftalık dinlenmeyi çok görmemeliyiz. Serinin değişen OP/ED'leriyse maalesef istikrarlı bir şekilde çirkinleşmekte. Nerede Yui'nin Again'i nerede şimdiki parçalar... Neyse canım, tek eksiği bu olsun FMA:Brotherhood'un.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi