• Kino no Tabi: the Beautiful World


     
    "The world is not beautiful, therefore it is."

    Kino bir gezgindir. Sürekli atasözlerini yanlış söyleyen Hermes ismindeki motosikletiyle dünyayı dolaşan Kino gittiği her ülkede üç gün kalarak farklı insanları ve yaşadıkları bölgelerin kültürlerini tanımaktadır. Kino'nun bu serüveninde hiçbir varış noktası bulunmaz, sadece sürecin kendisidir önemli olan. Dolayısıyla bölümler boyunca ara sıra kendisine yöneltilen "yolculuk nereye?" sorusuna asla cevap vermez çünkü verecek bir cevabı yoktur. Kino'nun tek istediği yeni ülkeleri gezmek, insanlarla etkileşimde bulunmak, o yöre hakkında bir şeyler öğrenmek ve yoluna devam etmektir.

    Kino's Journey'de zaman mevhumu yok. Bir ülkede hem yerden yarım metre yüksekte uçan platformları görürken hem de gramofona rastlayabiliyorsunuz. Gökyüzünün slideshow misali değiştiği başka bir ülkede hala çiftçilikle uğraşan insanları veya çaresi bulunamayan hastalıkları görebiliyorsunuz. Kısaca seri boyunca bizlere iç içe geçmiş tarihlerin yaşandığı ülkeler anlatılıyor ve bu da zaman kavramının içini tamamen boşaltmaya yettiği gibi baş öğe olan insanın ve onun davranış biçimlerinin irdelenmesine yol açıyor.

     
     

    Söz konusu sadece "insan" olduğundan serinin anlatacakları sınırsız. Kino bile hakkında çok şey merak ettiğimiz bir karakterken her ülkede karşımıza çıkan insan profilleri seriye müthiş bir zenginlik katıyor. İzleyiciyi kesinlikle üzerinde düşündürmeye zorlayan bölümlerin her biri bizlere oldukça ilginç hikayeler sunuyor. Bir nevi vaka analizi yaparak bu sınırsız seçenekleri kısacık 13 bölümüne sıkıştırmaya çalışan serinin belki de tek negatif yanı bu. Ben şahsen One Piece, Naruto gibi "kahramanlarımızın bu haftaki maceralarında" türevli animeleri izlemek yerine aynı türevden gelen Kino'nun 500. bölümünü devirmesini isterdim. Uyarlandığı novel'ın 11 senedir hala devam ettiği düşünülürse yazarın gerekli materyali sağlamakta hiç zorluk çekmediğini görebiliriz.

    Bölümler kesinlikle izleyici düşündürmeye yöneltiyor. Her bölümdeki fikirlerin çok yaratıcı olduklarını söyleyemem ama kesinlikle hiçbir bölümü izlerken sıkılmayacağınız garanti. Herkesinki farklı olabilir (ve olmalıdır) ama bölümlere dair benim çıkarımlarım ve favorilerim şöyle:

    -00: İnsanların neden inşa ettiklerini bilmemelerine rağmen devam ettikleri kulede kadercilik ve kulenin yıkılışıyla mucize olgusu,
    -01: Birbirlerinin düşüncelerini okuyabilen insanların içine düştükleri iletişim sorunuyla gündelik hayattaki "basit" kavramların herkesin algısındaki farklılığı,
    -02: Ölmekten kurtulan insanların Kino'ya tuzak kurmalarıyla insanın vefasızlığı ve kendi halklarına karşı sorumlulukları,
    -03: Kim tarafından yazıldığı bilinmeyen bir kitabın din adamlarınca yanlış yorumlanması ve bir ülkedeki insanların başlarına gelecek kıyameti, diğer ülkedekilerinse yaratacakları kıyameti beklemeleriyle dini referansların muğlaklığı,
    -04: 12 yaşına gelen çocukların ameliyatla yetişkinliğe geçişleriyle kimlere yetişkin dendiği ve yetişkinlerin aslında ne oldukları,
    -05: Kino'nun gittiği ilk ülkede rayları parlatan bir adam vardır. Sonra rayları söken, en sonda da rayları döşeyen adamlar görürüz. Hepsi ailesini geçindirmek için çalışmaktadır. Aynı bölümde Kino bu adamlara tüm işleri makinelerin yaptığı başka bir ülkeyi anlatır. İnsanların aslında hiçbir iş yapmaları gerekmese de onlar stres yüklenmeleri gerektiği için çalışmayı
    seçmişlerdir. Bu anlatımla iş hayatının farklı insanlarca nasıl algılandığı;
    Kino'nun aynı bölümde gittiği ikinci ülkedeyse kralın devrilişiyle gelen demokrasi ve demokrasinin de en sonunda monarşiye dönüşü,
    -06 & 07: Gladyatör dövüşlerinin yaşandığı bir ülkede insanlar birinci sınıf vatandaşlık hakkı kazanmak ve ülke yönetimine bir kanun ekleyebilmek için ölümüne dövüşürler. Kralın egosunu tatmin ettiği bu dövüşlerle hiyerarşi,
    -08: Uçak yapmaya çalışan bir kızın isteklerini reddeden halkın, kızın uçmayı başardıktan sonra onun karşısında yere çökmeleriyle insanların sorgulamadan ve hayal gücünden yoksunlukları,
    -09: Dünyanın her tarafından gelen kitapların zararlı/zararsız olarak yorumlandığı bir kütüphaneden ibaret olan ve kitap yazmanın yasaklandığı bir ülke vardır. Kitap yazanlar eleştirmen olup kütüphaneye kapatılır ve kitapları yorumlayarak neyin zararlı/zararsız olacağına karar verirler. Oradan kaçmayı başaran bir yazar Kino'ya şunları söyler: "Doğumundan sonra kendini ilk kez diğer insanlardan farklılaştırdığında senin başrolünde olduğun bir fantezi kurgulamış olursun. Bu fantezide diğer insanlar sadece figürandır ama onların da kendilerine biçtikleri bir fantezi bulunduğundan sen de onların dünyasında figüran olursun. Bu döngüden çıkmak için yazar olabilirsin." Bu bölümle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim.
    -10: Robot yapıp barışı sağlamaya çalışan bir kadın uğradığı terörist saldırıdan sonra hafızasını ve ailesini yitirir. Kendini bir robot olarak görmeye başlayıp yarattığı 3 robotu insan sanarak onlara hizmet etmesiyle insanın yitirdiklerinin yerine bir şey koyma çaresizliği,
    -11: Bölümün ilk yarısında silah taşımadan dünyayı gezen kadın ve erkekle erkeğin aşkını korumak uğruna yine de yalan söyleyebilmesi,
    İkinci kısımdaki bilge adamla insan nefsinin asla yok edilemeyeceği, ancak bir süreliğine pasifize edilebileceği,
    -12: 200 yıla yakın komşu ülkesiyle savaştıktan sonra 15 yıldır barış süren bir ülkenin "barış" kavramına çözümüyle koalisyon amaçları ve totaliterleşme, çözümü bulan kadınla annelik dürtüsü,
    -13: Ülkelerinden sürülen insanların kurdukları ülkeyle "herkes senden nefret ediyorsa kimsenin nefret etmediği kendi ülkeni kur" ile insanın aidiyet duygusuna ihtiyacı ve başlarına ne geleceğini bilseler de ülkelerini terk etmeyişleriyle bu duyguyu kaybetmek istemeyişi

    vurgulanmaktadır.

     
     

    Seri kesinlikle çok başarılı ama hikayelerdeki durum senaryoları kadar da tuhaf, en azından bende bıraktığı duygu böyle oldu. Yaşadığımız dünyaya dair kavramların içini boşaltmasını, onlarla oynamasını çok sevdim lakin Kino'nun her şeye eşit mesafede yaklaşımı benim için serinin asıl özeti gibiydi. Anlatılan hikayelerde kimseyi haklı veya haksız bulamadım, dolayısıyla bir taraf olamadım. Kesinlikle yapılmaya çalışılan da bu, seyirciyi asla bir tarafa çekmemeye özen gösterilmiş. En yalın haliyle "insan" bir kavram olarak incelenmiş ve her bölümde defalarca şekil değiştirmiş.

    Herhangi bir konuda düşünmeyi seven herkese öneririm.

     

    1 Görüş:

    1. Cidden animeye yakışan bir yorum olmuş. Ellerine sağlık. Uzun süre önce izlemiştim, yazını okuyunca neden bu animenin beni etkilediğini tekrar idrak ettim diyebilirim :)
      Kesinlikle farklı yapımlar izlemeyi seven, kavga dövüşten sıkılmış, arayış içinde olan her anime severe tavsiye ederim.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi