• AnoHana - 3


     
     

    Hanasaku Iroha'yı da AnoHana'yı da sevme nedenlerim neredeyse aynı. Her ikisi de kusurları, sorunları, tereddütleri, korkuları olan gerçek insanlar sunuyor. Hanasaku'da sadece Ohana başrolü sırtlanırken buradaki kadroya eşit süreler tanınıyor. Jinta'yı diğerlerinden biraz daha ön plana çıkarırlarken öbür karakterlerin de kendilerine ait sahneleri bulunuyor. İki seri arasındaki en belirgin fark ise AnoHana dramatik yanını her fırsatta tekrarlarken ağızda biraz acı bir tat bırakıyor. İkisi de şimdiye kadar harika, kıyaslama yapmak çok gereksiz.

    Poppo'nun çalılara işemesi ve Menma'yı görmesiyle başlayan bölümde şu sahne bile yukarıda bahsettiğim gerçekliğin yeterli bir delili. Liseyi boşverip dünyayı gezmeye karar vermiş Poppo'nun şimdiye kadar yansıttığı özgür karakterini ufak bir sahneyle süslemişler. Yeni dönemin başlamasına rağmen okula gitmeyecek Jinta'da ise durum farklı. Jinta fazla özgür olduğunu ve hippi babası tarafından kendisine bazı sınırlar çizilmesini istiyor ama nafile. Aynı şekilde Anaru da barbekü sahnesinde Tsuruko'dan bir cevap işitmek istiyor. Etrafındaki tikiler gibi davrandığı için kendisine kızılmasını, değişim göstermek için harekete geçmesi gerektiğinin söylenmesini istiyor ama bu da nafile. Hem Jinta hem Anaru büyümüş olmalarına rağmen kendi davranışlarıyla ilgili onayı başkalarından (baba/arkadaş) bekliyorlar. Dolayısıyla her ikisinin de hala çocuk kalmak veya çocukluk yıllarına dönmek istediklerini düşünebiliriz.

    Yukiatsu'nun örnek bir genç gibi yaşaması benim için sıkıcı, yapımcılar için de sıkıcı. Şimdiye kadar Jinta'nın dediklerine inanmayan, onu her gördüğünde laf sokan Yukiatsu bu tutumunu devam ettiriyor ama Menma'yı gördüğünü söyleyerek daha önce şüphelendiğim bir özelliğini çok net biçimde ortaya koyuyor: Yukiatsu, belki eskiden grup lideri olduğu için, belki de Menma'dan hoşlandığı ama karşılık bulamadığı için Jinta'yı kıskanıyor ve kendine rakip görüyor. Menma'yı gördüğünü söyledikten sonra nazire yaparcasına Jinta'ya lafı yine sokması bu yüzden. Tsuruko ise benim için şimdiye kadar çözmesi en zor karakter. Hatun resmen tam bir kapalı kutu. Yukiatsu'dan hoşlanıyor mu bir türlü anlayamadım. Anaru'dan niye bu kadar nefret ettiğini de çözemedim. Bu bölümde Anaru'ya arka çıktıktan sonra nefret edip etmediğinden bile emin değilim. Gerçi daha yolumuz uzun, her karaktere aynı özeni gösterdiklerine göre Tsuruko'yu da boşlamazlar diye düşünüyorum.

    Her şey bir yana bu diziyi izlerken zamanın su gibi akıp geçmesine bayılıyorum. Şimdiye kadarki tüm bölümlerde "Aa, bitti mi?!" diye söylenirken buldum kendimi. Bir de özellikle Poppo ve Anaru benim favorilerim. Poppo'nun her fırsatta yaptığı hatun muhabbeti çok gerçekçi ve diğer animelerde pek görmediğimiz bir farklılık. Anaru'nun da tüm güzelliğine rağmen hayattaki yerini bir türlü netleştirememiş olması ve bunun sinirini yaşıyor olması bence harika detaylar. Bir de Menma'nın tek bir dileği yok sanki. Böyle her hafta gençleri kafalayıp bize güzel seyirlik sunacak, sonra da bir gün gelecek Menma "görevini" tamamlayıp aramızdan ayrılacak.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi