• 2014-2015 Animeleri




    Merhaba,

    Bloga hâlâ girenlerin olduğunu görmek sevindirici mi üzücü mü bilemiyorum. Belki de yaptığım en büyük hata post sayfalarından tarihleri kaldırmaktı. Nihayetinde en son 2 yıl önce yazdığım başlığa yorum atılıyor. Neyse ki bu blog eski popülerliğinin çok uzağında. Gerçi ayda bir kontrol ettiğim animedyum gmail hesabına 3 hafta önce gelen maille tekrar sahalara dönme sorusu bu aralar beni kaşındırıyor ama mevcut yaşam koşullarımda bunun mümkün olmadığını biliyorum. Japonya'daki bir reklam şirketi 2 yıldır yaprak kımıldamayan bu blogu bulup manga-figür reklamı vermek için yüklü bir teklifte bulununca dürtüklenmedim değil fakat ikinci yazışmamızda ödemeyi yalnızca PayPal ile yapabileceklerini söylediler ve malumunuz PayPal bizim pazardan o tarihlerde çekildi. Açıklayamadığın her şeye kısmet deyip bazı işaretleri zamanında okumak önemli.

    Bu 2 -hatta fiilen olmasa da kafaca bırakalı geçen 3- yıl boyunca anime izlemeyi bırakmadım. Ne bir artış ne de azalma oldu. Beğenilerimde bir değişim de olmadı. Hâlâ shounen izlemeyi reddediyor, J.C. Staff'tan nefret ediyorum (hoş bir geri vites yapacağım aşağıda). Fakat anime tarihini ve günümüzdeki piyasa hareketlerini araştırmaya daha çok zaman ayırıyorum. Satış rakamlarını, analizleri, bilumum veriyi karşılaştırmak ve sektörün yönelimlerini incelemek daha cazip gelmeye başladı (spoiler: o animenin ikinci sezonu gelmeyecek, boşa bekleme çünkü az bluray satıldı). Hal böyle olunca da ne bölüm kritiği ne de inceleme yazma hevesim kaldı. Kendi çapımda yalap şap bir podcast girişimim de oldu. Bir ay kadar blogda durdu, sonra defaatle dinleyince hatalarım kulağımı tırmaladı ve taslağa çevirdim. Cevval bir muhabir olursanız doğru iki kelimeyle hemen gugılda bulabilirsiniz, arşivden kaldırmayı beceremedim.

    Aşağıda anidb'ye göre 2014 ve 2015'te sonuna kadar izlediğim animeler yayın sezonlarına göre sıralı biçimde yer alıyor. Bunlardan başka diziler de izledim ama çoğunu başlangıçta, azını yarısında, birkaç tanesini ise son bölümlerinde bıraktım (çünkü "bir umuttur yaşatan insanı"). Artık sıralamayla uğraşmıyorum, puan bile vermiyorum (çünkü "büyükler sayılara bayılırlar"). Gördüğünüz üzere sürekli gönderme yapan biri oldum çıktım. Oldukça uzun bir yazı olacak ama bu bir uyarı değil, yalnızca bir beyan. Ha bir de, Shirobako ve Space Dandy animeyi kurtardı ama bunu kimse kabul edemedi.



    2014
     
    Space Dandy: 2 sezon sürdü ve Genius Party, Memories gibi kolektif çalışmaların zirvesi oldu. Her bölümü ayrı bir usta yönetti, başka bir üstad çizdi, öteki bir diva seslendirdi. Ana konusu bir konuya sahip olmamak üzerine dayandırılmıştı. Maalesef pek çok kişi bunu ıskaladı.
     
    Tonari no Seku kun: Başlardaki yaratıcılığı komikten ziyade eğlenceliydi. Bazen tekdüzeleşti ama genelinde izlemesi de beklemesi de keyifliydi.
     
    Houzuki no Reitetsu: Japonlar bu tarz işlere ağırlık vermeliler. Mitolojilerini kara mizahla süsleyip daha çok yansıtmalılar. Hem bilgilendirici hem de eğlendirici oluyor. Gerçi bu dizi kara mizah sayılmaz, daha ziyade gri mizah denebilir ama anladınız işte.
     
    JoJo no Kimyou na Bouken: Stardust Crusaders: Esasında blogda yer alan bazı animelerin devam sezonlarıyla ilgili yazmayacağım ama Jojo'ya özellikle değinmek istedim. Sırf Jojo olduğu için izlenmeli ama nedense şu "ilk bölümde düşmanı tanıyoruz - ikinci bölümde kahramanlar onu dövüyorlar" formatının hangi akla hizmet 48 bölüm sürdüğünü anlamadım. Tahmin edilebilir olmak Jojo'nun karakteristiğine hiç uygun gelmedi.
     
    Gokukoku no Brynhildr: Yani, eh işte. İlk başta niyeyse bir Higurashi havası almıştım, sonraları anime de benim havamı aldı. Çok sıkılmadım ama bende yarattığı beklentiyi çabuk söndürdü. OP'si muhteşemdi ama, onu hatırlıyorum.
     
    Haikyuu!!: Kuroko'nun ardından Production I.G.'nin kendini aklama projesi bu. Stüdyonun özrü kabahatinden büyük olmadı neyse ki. Yer yer nefis mesajların verildiği bu voleybol animesi hep ilk günkü tazeliğini korudu.
     
    Black Bullet: Sonuna kadar izlemiş olmam enteresan zira hakkında çok az şey hatırlıyorum. Düz adam Sami'den gelsin: Aksiyonu fena değildi.
     
    Ping Pong The Animation: Yazdığım süre boyunca ne kadar aktarabildim bilmiyorum ama yaşayan çok az sayıda usta anime yönetmeni var. Mamoru Oshii "anime yapabileceğim insanlar azalıyor" diyerek sektörden çekilmişken (kaynak), Masaaki Yuasa gibi insanların değerini bilmek gerek. Farkındayım, animeyle ilgili bir şey söylemedim çünkü onun yerine konuşmak bana düşmez. Sohbet etmek için sizi bekliyor.

    Sidonia no Kishi: Hazır olun çünkü bu animasyon tarzını daha çok göreceksiniz. CGI'a geçiş hâlâ tereddütlerle boğuşuyor ama sektörün batıya açılma mecburiyeti bunun gibi daha düşük bütçeli yapımların sayısını artıracak. Fakat "bütçenin düşük olması kaliteyi hiç etkilemez" ukalalığını doğrulayan Sidonia, hikayesindeki tökezlemelere rağmen Japon animasyon sektöründe yeni metanın şimdilik öncüsü konumunda.
     
    Barakamon: Tatlı erik gibi. Hani ekşi olmasını beklersiniz de ağzınıza şekeri gelir fakat içinde bir yerde ekşilik de vardır ama rahatsız etmez. Ye ve yanında yat, yani izle de iyi hisset.
     
    Tokyo Ghoul: Ülkemizde herkesin izlediği bu animeyi başımın kelliğiyle ilgili sorulara mahal vermeden izledim ve beğenmedim. Bana rotasını tam bilmiyormuş gibi geldi. "Yola bir çıkalım da sonra bakarız" rahatlığı hakim gibiydi, ki bunda hiçbir sakınca yok ama ben beğenmedim işte.

    Zankyou no Terror: Bunu da beğenmedim. Space Dandy'nin üçüncü gözü Watanabe nedense bu animede tekledi ve uzunca bir süre sadece oyalanıp ancak finale teşrif edebildi. "Dandy'nin başarısı kolektifte mi yatıyordu, Watanabe artık tek başına yetmiyor mu? diye bir içimden geçirdim.

    Denki-gai no Hon`ya-san: Aslında bu animenin adı Working! ama restoranda değil de manga dükkanında geçiyor. Yer yer bayağı komikti, başrolü hemen hemen yoktu ve her yan karakter hak ettiği süreyi aldı.

    Ookami Shoujo to Kuro Ouji: Bazı shoujolar oluyor, bir takılınca bırakamıyorum. İçten içe "lan ben senin ağzını burnunu" dediğim herifçileri alıp başrole koyuyorlar ve başroldeki kızı süründürüyorlar. Şimdi yazarken fark ettim de ben bu animeyi daha önce çok izlemişim yahu. Niye tekrar izledim ki.

    Yowamushi Pedal: Grande Road: Jojo'nun ilk cümlesindeki her harfi alıp buraya kopyalayın. İkinci cümleden itibarense hepsini terse çevirin. YowaPeda muhteşem bir anime ve muhteşem de bir spor animesi. Hamurunda bisikletçi bir mangaka olunca dizideki her unsura ayrı bir lezzet geliyor. Takımdaşlık, spor ruhu, rekabet... bu kavramları artık sözlüklerde aramayın, zaten günümüzdeki sözlükler de pek bozdu.

    Kiseijuu: Sei no Kakuritsu - Parasyte: Madhouse yılda bir çıkıp sektörü şöyle bir silkeliyor. Hâlâ canı ne isterse onu istediği şekilde yapabilen bir firma. Ne sansüre ne de otosansüre izin veriyor. Eserin gücü malumdu ve animesi de gayet iyi bir uyarlama sunmayı başardı.

    Shirobako: Türkiye'de sanırım bu diziyi izleyen 7 kişiden biriyim. Dilerim bir gün hakkını veren bir çeviriye sahip olur (sinema sözlüğü gerekiyor) ve daha fazla insana temas edebilir. P.A. Works her sene aynı işi yapıyor: 1 adet hafif, çok güzel görünen, sevimli, zararsız animenin ardından 1 tane başyapıt çıkarıyorlar. Another, Uchouten Kazoku ve şimdi de Shirobako. "Anime hakkında bir anime" zaten bu eseri tanımlamak için yeterli.

    Psycho-Pass 2: Rahatlıkla söyleyebilirim: Ben beğendim. Genel kanının hoşuna gitmedi ama ilk sezondaki bireycilik eleştirisini bu sezonda toplumculuk olarak evirmesi hoşuma gitti. Keşke bir ara üçüncü sezon da gelse, gerçi filmini henüz izlemedim.

    Nihon Animator Mihon`ichi: Dünya Karması. 35 bölümlük bir şölen. Trigger'dan tut, Yamamoto Sayo'ya, Evangelion'dan tut Anno Hideaki'ye kadar... Aradan bu kadar süre geçti Hammerhead'in animasyonu hâlâ gözümün önünde. Animasyon severlere özel.



    2015

    Death Parade: Klas ve şık bir yapım. Young Animator Training Project kapsamında izleyip yazdığım Death Billiards'ın 12 bölümlük böyle bir diziye yol açması çok sevindiriciydi. Gizemi güzel, animasyonu güzel, senaryosu güzel. Madhouse büyüksün.

    Kekkai Sensen: Bir türlü yayınlanmayıp yılan hikayesine dönen son bölüm uzunca süre gündemi meşgul etti. Bones belki de son yıllarda elde avuçta ne varsa bu animeye yatırmış. Teknik işçilik inanılmaz. Ses, görüntü, hareket... aklınıza ne geliyorsa. Hikaye anlatımı çok özgün olmasa da bu teknik beceri çok nadir ortaya çıkıyor. Kıymetini bilmek lazım.

    Koukaku Kidoutai Arise: Alternative Architecture: Ben bu kadar iyi dolandırılmadım... hani emin de değilim ama iyi dolandırıldım, şimdi güzel dolandırıldım, doğruya doğru sağlam dolandırıldım. 2013'teki 4 bölümlük OVA'yı alıp ortadan ikiye böldü ve iki bölüm daha uzatıp 10 bölümlük kandırık attı Production I.G. Bir sor peki yakıştı mı.

    Ore Monogatari!!: Sevimli, tatlı mı tatlı, arada tekrara düşen ama bir dev ile bir cüceden doğan tezatları iyi kullanan bir animeydi.

    Ninja Slayer from Animation: Esasında Inferno Cop'tan tekrar bahsetmek için Ninja'yı yazıyorum. Trigger cuma akşamı Happy Hour'da üretilmiş gibi duran animeler işini pek sevdi. Şimdilerde Luluco ile biraz seviye yükselttiler ama Ninja da Inferno Cop gibi çok eğlenceli bir B-animeydi (b-movie için eşlenik budur herhalde).

    Gangsta: Bir dönemki favori stüdyomun ölmeden önceki son isteği. Kaliteli, yetişkinlere yönelik, sağlam senaryolu ve karakterli, ciddi bir yapımdı. Manglobe kapandı ama ardında Ergo Proxy, Samurai Champloo, Michiko to Hatchin, House of Five Leaves gibi oturaklı işler bıraktı. Gangsta ise belki onların arasına katılacağı anda bitiverdi.

    Prison School - J.C. Staff: Bilerek böyle yazdım çünkü bu nefretlik stüdyonun adını anıp tükürdüğümü bu kez yalamak zorundayım. Biraz iğrençlik komedisine kaysa da genelinde ağız dolusu kahkahalar attığım bu anime bıçak sırtı görselliğine rağmen sanırım çoğu insanın hoşuna gidecektir. Seslendirme ve animasyonun J.C. Staff'tan beklenmeyecek kadar harika olduğu bir komediydi.

    Lupin Sansei (2015): Lupin'in 30 yıl sonra bir animesi yayınlandı ve aslında bir sene bekletildik. İtalya'daki yayının bitmesini takiben dünyada görücüye çıkan yeni Lupin serisi herhalde en beğendiğim Lupin sezonu oldu. Fujiko'daki stilize animasyon beni resmen büyülemişti ve bir bakıma da 40 yıllık Lupin projesine çekmeyi başarmıştı. Bu son sezonda ise her bir karenin elle çizilmiş olmasının yanında eskiyi ve yeniyi harmanlayabilme kabiliyetlerine dibim düştü. Spoiler gibi olmasın ama 2,5 boyutlu çizimi (hapisten kaçış) dünyada bu kadar iyi başarmış başka bir yapım olmayabilir. Hiç Lupin bilmeyenler de filmografiyi ezbere sayanlar da izlemeli. Bu devirde kolaycılıktan bu denli uzak durmak takdiri hak ediyor.

    One Punch Man: Attack on Titan'ın bir boy küçüğü oldu KodumuOturtanAdam. "Herkes" izlemedi bu kez ama gerçekten çok fazla insan izledi. Şu satırları okumuş insanlar da zaten izlemişlerdir. Eğlenceli falandı eyvallah ama tam olarak neydi bu anime? Müthiş animasyondan ötesini bir süre sonra ben alamadım. Doku uyuşmazlığı yaşadık. Ne yalan söyleyeyim, pek komik de gelmedi.

    Sakurako-san no Ashimoto ni wa Shitai ga Umatte Iru: Yukarıda Ookami ile biraz değindiğim formülün tersi de aslında sıkıcı oluyor, yani sömüren oğlan vs. sömürülen kız formülünün simetriği sayılabilecek baskın kadın vs. çekinik erkek formülü. Gosick ve Kamisama no Memo-chou gibi örneklerde bunu görmüştük. Oysaki Sakurako bu formülü kullanmasına rağmen dilini çok keskinleştirmedi ve nihayetinde biraz sıradan, biraz gizemli bir hafiyelik öyküsü oldu çıktı.

    Subete ga F ni Naru: Bu ise oldukça gizemli ve pek alışılmadık bir hafiyelik öyküsüydü. Aslında bayık bir temposu varmış gibi görünse de kilitli oda cinayetiyle başlayıp varoluşçuluğa kadar hiç yerinde durmadı. Polisiye türünü sevenler ıskalamasın, keza özgün hikaye isteyenler de.



    Böyleyken böyle. Belki seneye tekrar görüşürüz. Olur da görüşemezsek bu yıl Shouwa Genroku Rakugo Shinjuu adında bir başyapıt geldi geçti... ve ikinci sezonuyla tekrar gelecek. Onu kaçırmayın çünkü artık biraz ayıp oluyor.

    9 Görüş:

    1. Hala ara sıra bir umut blog'u kontrol ediyorum.40 yılda bir de olsa bir şeyler görmek mutlu ediyor :D
      Ortadan tamamen kaybolmayıp ara sıra bir şeyler yazmaya devam etmen dileğiyle :'D

      YanıtlaSil
    2. İstersen sağ menüde bulunan "postayla gelsin" kutusuna mail adresini yazabilirsin. Bir şey yazdığımda insanların maillerine göndermesi lazım. Çalışıyor mu emin değilim ama spam göndermediğini garanti edebilirim.

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. Yok bu benimn alışkanlığım olarak kalsın :D Her zamanki gibi ara sıra uğrarım :'D

        Sil
    3. "nerden anime incelemesi okuycam ben şimdi yaa" derken aklıma geldi ve tekrar girdim. iyi ki girmişim çünkü her ne kadar doyamadıysam da tatmış oldum :'))

      YanıtlaSil
    4. İnanamıyorum. Gerçekten. Bu yazınızı görmem adeta bir vahiy benim için. Neden? Bilmiyorum. Sanırım, büyük şeyler geliyor.

      Umarım bir gün devamlı yazdığınızı tekrar görebilirim!

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. Yazdıktan sonra aklıma geldi.

        Leicester şampiyon oldu. Futbol animesi izlemek gibiydi...

        Siz ne düşünüyorsunuz?

        Sil
      2. Haha, hiç öyle düşünmemiştim. Yaşım kadar süredir Liverpool taraftarıyım. Geçen sezon iki final kaybettik, o yüzden pek müdahil olamadım Leicester heyecanına ama gerçekten de bir Ginga e Kickoff tadı verdiler, hatta kelime anlamıyla Giant Killing yaptılar her hafta. Küme düşmesi "gereken" bir takım açık ara şampiyon oldu. Bu sene ise karşılarında devasa bölüm sonu canavarları olacak ve futbol animesinden ziyade lig her takım için Souls oyunlarına dönüşecek.

        Sil
    5. Artık neden yazmıyorsun

      YanıtlaSil
    6. 1 sene olacak. Bir aralar yine bak buralara da senelik dozumu alayım.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi