• Kill La Kill - 01




    Aslında bu yazıyı seri hakkında bir şeyler yazmak yerine tamamen screenshot porn'a çevirmek isterdim ama sonra Kill La Kill hakkında bahsedilecek tek şeyin olağanüstü animasyonu olmadığını fark ettim. Evet, animasyon bana göre televizyon serileri içinde (son birkaç) yılın çok açık ara en iyisi. Little Witch Academia'dan sonra bu ayarda bir seri geleceğini de biliyordum ama bunu 24 dakikanın her saniyesine yayabilecekleri aklımın ucundan bile geçmemişti. Eline sağlık Trigger, eline sağlık...

    Animasyonu bir nanosaniyeliğine unutabilirsem, Kill La Kill'in en hoşuma giden özelliği seyircinin zekasına hakaret etmeyen tavrı oldu. Matoi'yi elinden kaçıran Boksör'ün cezalandırılması sırasında önce bir şeyin kırılma sesi, ardından oturaklı bir şekilde atılan fırça ve en sonunda seriye giriş yapan Sanageyama Uzu'nun elindeki tahta parçası gösterildi. Aynı şekilde, ringde dövüşmeye başladıkları anda Boksör'ün yumruğuyla uçan kızın ikinci raund başında ağzı burnu yamulmuş şekilde gösterilmesi de hiçbir detayın unutulmadığının göstergesi. Bu tarz minicik özellikler herhangi bir eserin değerini kat be kat arttırır; kaldı ki Kill La Kill o muazzam temposu ve tarifsiz animasyonuyla gözlere ve kalplere orgazm yaşatırken bu ufak detaylara hiç önem vermese bile kimse tarafından sorun edilmezdi ama önem verdiği için daha da değerli bir anime olmayı başardı.

    Seyirciye saygı bence Kill La Kill'in en önemli özelliği. Nihayetinde milyonlarca türevi yazılmış bir intikam hikayesini anlatan seri "kendi farkımı nasıl ortaya koyabilirim?" diye düşünmüş ve elbette ki animasyonla işe başlamış. Gainax'tan kopup Trigger'ı kuran isimlerin önceki işleri (Tengen Toppa, FLCL, Dead Leaves, RedlinePanty & Stocking vb.) zaten animasyonla ilgili bir güvence veriyorken serinin mizahı da bu animelerle aynı kafaya sahip. Yine en olur olmadık yerde beklenmedik bir tepki ile komedi yaratılmış. Fakat teknik departmanda bir de nefis ara parçalar var ki Kill La Kill tamamen görsel-işitsel bir ziyafete dönüşmüş. Kısacası, ambalaj şahane ama içerik de pek değil bahane.

    Okul ve mahou shoujo ve/veya shounen tarzını harmanlayan Kill La Kill bu türlerin bilindik atmosferlerini ters düz etmiş. Post-apokaliptik bir dünya gibi resmedilen bir habitatın orta yerinde Yüzüklerin Efendisi'ni fena halde andıran bir ortam mevcut. Harabelerle çevrili bir şehir ve o şehri kuşatan devasa duvarlar. Kafamda deli fikirler...

    Ayrıca o bilindik ve zibilyon kez farklı şekillerde işlenen Öğrenci Konseyi mevzu da seriye hakim. Bariz bir hiyerarşi daha ilk bölümden gözümüze sokuluyor. Giyene süper güçler veren iki yıldızlı, üç yıldızlı üniformalar; üniforması olmayan öğrencilerin vasıfsız kabul edilişi... Sanki ezber bozmak benim işim diyor Kill La Kill.

    Serinin bana göre en güzel yanı ise seyirciye aralıksız bir keşif fırsatı vermesi. Kill La Kill dünyası çok bilindik unsurlarla bezeli olmasına rağmen asla bunlardan ibaret değilmiş gibi hissettiriyor. Yani tamam, Matoi ile Satsuki elbet kapışacaklar ve muhtemelen oraya gelene kadar Matoi önce diğer yardakçıları tepeleyecek ama seri asla bu kadarla yetinmeyecek, ezber bozmaya devam ederek bizleri o dünyanın derinliklerine sokup sokup çıkartacak. Tabii bu sayede de tekrar tekrar izlenesi bir animeye dönüşüverecek.

    Çok umutluyum. Haftalık yazacağım.
    Hoşgeldin animasyonun geleceği!

    4 Görüş:

    1. Seriyi ben de çok fazla beğendim ve gerçekten yazdığınız her noktada kesinlikle haklısınız. Ben de bir hevesle bir kaç anime sever arkadaşıma tavsiye ettim ama tavsiye ettiğim arkadaşlar konusunun olmadığını ecchi öğesini yersiz ve gereksiz kullandığını sadece aksiyon için aksiyon olduğunu, ve vasat altı bir seri olacağını söylediler. Sırf bu yüzden şu an midem ağrıyor ve ağzıma ikide bir safra gelip duruyor. Görüşlerinize çoğunlukla katılan biri olarak bu seriye bu kadar önem verip böyle güzel ve uzun bir değerlendirme yaptığınız çin teşekkürler. Bunu bulup okuduğum için gerçekten çok mutluyum. Son olarak gerçekten üstte yapılan eleştiriler ailemden birine söylenmiş laflar gibi içime oturdu. Gerçekten midemin ağrısını biraz olsun dindirdiğiniz için bir daha teşekkür etmek istiyorum. Gelecek bölümleri sabırsızlıkla beklerken, bahsetmeyi unuttuğunuz bir konuyu da hatırlatayım. Serinin seiyu'ları gerçekten çok başarılıydı. Ayrıca boks ringindeki kızın ilk ve ikinci çıkışı da kesinlikle mükemmeldi. Bir de şu Mako'nun her hareketi ayrı komediydi, otobuse binmesinden kızartılacağı sırada verdiği tepkinden ters asılıyken iç çamaşırının görünmesiyle ilgili yakınırken, kurtarıldıktan sonra put gibi dururken, derste yemeğini 0,1 yiyip 0,1 saniye içinde uyukuya dalarken, Satsuki kapıda asılı öğrenciyi sorduğu sırada "hep olur böyle" derken, bir de yine ringde boksçu elemanla Satsuki savaştığı sırada Satsuki-chan boks da biliyormuş derken harikaydı. Tüm sahneleri saydım galiba ama eksik kaldıysa tamamlayın artık, izleyeli 1 gün oluyor neredeyse. Bu kadar anlatınca baştan izleyesim geldi 1. bölümü (2. kez)


      Uzun oldu bayağı, kusuruma bakmayın.

      YanıtlaSil
    2. Uzunu geçtim, herhangi bir yorum (olumlu/olumsuz) görünce bile çok mutlu olan birine o son cümle hiç olmamış.

      Eski Gainax şimdiki Trigger tayfasının yaptığı her işe bayılıyorum. Ben de aynı şekilde, farklı mecralarda animasyonu beğenmeyen yorumlar görünce şaşırdım. Modern animasyonda bu kadar elle çizim (hele ki üç yıldızlı aygırın sınıfa girmesi sonrası etrafa saçılan öğrencilerde görüldüğü gibi) kullanılması resmen bir nimetken, bölümün tamamında benim diyen shounenleri alt edecek derecede yoğun bir fps kullanılması, üstüne bir de Matoi'nin flashbacklerinde çizgi roman tarzı benimsenmesi bana orgazm yaşattı.

      Ecchiyi abartacaklarını sanmıyorum. Olur da illa ecchi ön plana çıkarsa elimizde aynı tayfanın Panty & Stocking gibi harikulade bir "ecchimsi" örneği var, ne kadınları aşağılayan ne de erkekleri yücelten. Yazıda adı geçen tüm yapımlar (TTGL hariç) zaten yayınlandıkları dönemlerde ilgi çekmemiş, değerleri sonradan anlaşılmış animeler. Kill La Kill'in de aynı kaderi paylaşacağına şüphem yok, gerçi Türk izleyicilerin yorumları haricinde dünya genelinde şimdiye kadar bölümü tamamen yeren veya hiç beğenmeyen tek bir yorum bile okumadım :)

      YanıtlaSil
    3. Animasyonlarını iyiydi; ama hikayede pek iş göremedim. Sanki hikayeyi boşverin; animasyonlar yeter gibi bir havası var. Bir de Cromartie Lisesi havası aldım.

      YanıtlaSil
    4. Sezonun açık ara en izlenesi animesi.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi