• Un-Go - 00




    Geçtiğimiz yılın sonbaharında yayınlanan 11 bölümlük serinin beklenen OVA'sı. Bölümün başına 00 (çift sıfır) eklenmesi ve 45 dakikalık bir süre alacağı açıklandığından beri en azından benim iple çektiğim bu OVA tam da beklentileri karşılar nitelikte. O çok gizemli ve bir sürü soru işaretiyle doldurulmuş post-apokaliptik dünyanın başlangıcına gidiyoruz. Bunun için de Yuuki Shinjuurou'nun geçmişine ve Inga ile yaşadığı ilk tanışıklığa şahit oluyoruz.

    Ailesi tarafından terk edilen Shinjuurou, kendisini büyüten insanlara yardım edebilmek için bir yol arıyor. Yatkınlığı ve başarılı olduğu için önce yüzücülüğü deniyor fakat kimseye bir yardımı olmadığı için yüzmekten vazgeçiyor. Daha sonra ise televizyonda gördüğü bir adamı taklit ederek ülke ülke gezerek insanlara açık hava sineması izletiyor. Bu alanda da başarılı olamadığı için iyice tadı kaçıyor ve boş boş oturduğu bir günde hayatının aşkıyla karşılaşıyor.



    İnsanlara yardım etme serüvenine kendi benliğini bulmak için atılan Shinjuurou'yu seride izlerken biraz tanıma fırsatımız vardı lakin altyapısı bilerek muğlak bırakılmıştı. OVA ise tastamam bir profil çizmeyi başarıyor. Flashbackler ile ani kesmeler gerçekleştirerek Un-Go'nun geçtiği dünyadaki savaşın nasıl başladığını, görünmesiyle birlikte seriye inanılmaz bir dinamizm getiren Bettenou'nun gücünü, Inga ile Shinjuurou arasındaki kimyanın temellerini... ama hepsinden de önemlisi Inga'nın gücünün insanlar üzerindeki asıl etkisini öğreniyoruz. Kısacası bitmiş ve ardında bolca bilinmez bırakmış bir serinin sorumluluklarını bu OVA başarıyla üstleniyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi