• Nazo no Kanojo X - 04



    Oka ile anaç beslenme, Tsubaki ile gurme düşler, Urabe ile fiziksel transfer saatine hoşgeldiniz! Galiba ilk üç haftada izlediklerimiz Nazo no Kanojo X'in "normal" halleriydi çünkü bu haftaki, serinin kesinlikle en tuhaf bölümüydü. Retro animasyon, kaliteli seslendirmeler (not: Urabe'yi seslendiren Yoshitani Ayako'nun ilk çalışması), dar bir karakter kadrosu ve her hafta yükselerek gelişen bir performans. "İşin içine biraz iğrençlik katılmış bildiğin ecchi" makyajının altında gerçekten ayakları yere sağlam basan bir anime ve bu anime her hafta daha da tuhaf bir hal alıyor.

    Urabe'nin uzaylı olma ihtimalinden biraz biraz bahsetmiştim. Bu haftaki yara transferiyle birlikte bu ihtimal iyice kuvvetlendi gibi ama bir yandan da tüm bunların sembolik olduğunu düşünmeye başladım. Urabe'nin salyası onun içinde bulunduğu duygusal ve fiziksel durumu karşısındaki kişiye aynen geçirebiliyor fakat Tsubaki'nin de sıkça tekrar ettiği gibi Urabe'nin fena halde gizemli bırakılması bu kızın ve salyasının yalnızca doğaüstü güçlerle açıklanmasını yetersiz kılıyor.

    Bunun bir nedeni de bu bölümde Oka'nın yaptığı salya transferi. Eğer tüm bu duygu transferi olayını sadece Urabe'nin uzaylı olmasına bağlarsak Oka'nın yaptığını açıklamakta zorlanabiliriz. Yukarıda değindiğim sembolizm burada devreye giriyor. Urabe'nin o yaşlardaki herhangi bir kızı temsil etmek için seçildiğini düşünüyorum. Deneyimsiz, insanlarla ilişki kurma konusunda ürkek ve çekingen, erkek arkadaşı da dahil olmak üzere herkese karşı mesafeli bir genç. Salyası ise onun için iletişimin en saf hali. Bir bakıma karşısındaki insana güvenmek için uyguladığı sınavın tek sorusu.

    Yavaştan sosyalleşmeye başlayan Urabe'yi hem daha yakından tanımak hem de bu gizemin sonuna kadar sürdüğünü görmek istiyorum. NNKX (olmadı gibi bu kısaltma) kendini sakınarak daha da çekici olmayı başarıyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi