• Uchuu Kyoudai - 05



    Yavaş yavaş gerçek bir televizyon dizisine benzemeye başlıyor Uchuu Kyoudai. Mutta'nın sınav temposundan sonra Amerika'ya, kardeşinin yanına gelişiyle birlikte ikilinin arasındaki ilişkiyi geçmişe ve bugüne bakarak inceleme fırsatına erişiyoruz. İlk 4 bölümdeki "ağabeyin, kardeşten ilerde olması" ve "altın çocuk Hibito, çirkin ördek Mutta" yaklaşımına sahip tek taraflı bakış açımız da bu sayede genişlemiş oluyor.

    Gelir gelmez Hibito'nun köpeği tarafından karşılanan Mutta yıllar sonra birlikte yenen ilk akşam yemeğinde kardeşine laf sokmakla meşgul. Onu kıskandığı için üstünlük sağlamaya çalışırken sürekli yaşanmışlıklar üzerinden örnekler veriyor çünkü şu anki Hibito ile yarışmasına imkan yok. Hibito'nun komşularıyla konuşurken bile kardeşi için "bir tahtası eksik" diyerek onu küçümsüyor. Aslında Mutta durumun son derece farkında. Hibito'nun, hayallerine ulaşmak için çok çalışmış ve bunu başarmış bir birey olduğunu biliyor. Kendisi ise hala çocuk... ya da geçmişe saplanıp kalmış bir adam. Bu yüzden otuzlu yaşlara gelmiş Hibito için artık eğlenceli biri değil.

    Kötü bir öğrenciyken çalıştırdığı Hibito bir noktadan sonra dizginlerinden boşalıp kendi gayretiyle başarılı olurken Mutta hala o yıllarda kalmış durumda. Dünya çapında tanınan kardeşinin artık çok gerisinde ve bunu fark etmek canını yakıyor. Daha iyi yemek yapmak, ıvır zıvırı daha hızlı saymak, daha iyi taklit yapmak, daha daha daha... Asıl mesele "daha ..." olmak değil, eş düzeyde olmak. Hibito'nun tek istediği bu ama Mutta ne yazık ki o manasız ağabeylik kompleksini atabilmiş değil.

    Bir tek Hibito'nun edilgen karakter gelişimi sayesinde Mutta'yı bu kadar iyi tanıtabilen bir seri için ufaktan heyecanlanmaya başladım. Diğer karakterler ile de aynı şekilde etkileşim gerçekleştirilirse izlemesi çok zevkli bir karakter çıkabilir karşımıza.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi