• Sakamichi no Apollon - 04



    noitaminA kuşağında yayınlanmasaydı ve 12 bölüm sürecek olmasaydı bu serinin gereğinden fazla hızlı ilerlediğini söyleyebilirdim fakat aslında bu serinin maraton yapılmak için tasarlandığını yeni anladım. Watanabe gereksiz gördüğü her detayı budayıp ortaya öylesine keskin bir anime sunuyor ki her karenin, her anın değeri daha da artıyor.

    İki başkarakterin her etkileşimi şaheser düzeyinde karakter gelişimleri sunuyor. Sentarou'nun geçen hafta ev yaşantısı üzerinden deneyimlediğimiz kişiliğine bu hafta layıkıyla kurgulanmış ve cazın etrafına serpiştirilmiş bir mazi ekleniyor. Kaoru'nun imrendiği, gizliden gizliye kıskandığı Sentarou'nun aslında çok daha boktan bir hayat yaşamış olduğunu görüyoruz. Gerçi iki çocuk arasında çok ince düşünülmüş zıtlıklar var fakat her ikisi de belli badirelerden geçen, zor bir çocukluk yaşayan tipler.

    Sentarou kalabalık bir ailede olmasına rağmen toplum tarafından dışlanan bir delikanlıyken Kaoru ise yalnızca piyano çalıp gösteri maymununa dönüştüğünde etrafını insanlar kaplayan ve içinde bulunduğu toplumu dışlayan bir delikanlı. Sentarou'nun birçok enstrümandan oluşan ve kendi başına çok sesli bir enstrüman olan bateriyi çalması, Kaoru'nun ise tekil çalınan piyanonun başına oturması bile bu zıtlığın izdüşümü olarak görülmeye müsait.

    Her hafta aşırı sürat yaparak farklı yollar inşa eden anime Noel'de doğan Sentarou üzerinden İsa referansı da veriyor, perde aralığından cinsel içerikli kandırmalar da. Fakat her ne kadar kalpleri çok feci şekilde kırılmış/kırılacak olsa da galiba Sentarou ile Kaoru'nun (artık Richie değil) arkadaşlıkları hiç bozulmadan bu serinin sonuna kadar sürdürülecek. Eh, bu kadar iyi yazılmış karakterleri izlemek bile yeteri kadar eğlenceli.

    3 Görüş:

    1. Öpücük sahnesi çok saçmaydı. Öpmesinden dolayı saçma değil, sonrası için öyleydi. Hiçbir şekilde o öpücüğün etkisini hissedemedim. Sanki hiç olmamış gibi ilerledi bölüm.

      YanıtlaSil
    2. Ben de o öpücüğün etkisinin hemen aynı bölümde gösterilmemesini sevdim. Bu animenin sanki biraz ezber bozan bir yapısı var diye düşünüyordum, biraz pekişti gibi. Gerçi bölüm içinde Ritsuko'nun bir göz kaçırması vardı ama sadece o kadar. Watanabe bu seride genel olarak hiçbir şey üzerinde fazla durmuyor. Seke seke ilerliyor sanki.

      YanıtlaSil
    3. 5. bölümde o öpücüğün sonuçlarını gözümüze sokacaklar zaten. Aslında normal seyrinde ilerleseydi önce bar kısmı sonra öpücük/hediye kısmı olurdu. O yüzden çabuk geçiştirilmiş gibi göründü. Bu bölümde Sentarou'nun da geçmişinde önemli bir detayı atladılar; nasıl bateriye başladığını. Belki ilerleyen bölümlerde tekrar değinirler.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi