• Bakuman - Sezon 2


    Bakuman 2

    İlk sezonda bıraktığı yerden devam eden Bakuman bu sezonda bir bölüm içinde 18 kez, genel toplamda 200'den fazla ganbare (sıkı/çok çalışmak) diyerek iyiden iyiye shounen vasıflarını benimsediğini gösteriyor. Daha ilk sezondan belirlenen düşman/rakip Niizuma Eiji'nin üstün başarılarla dolu kariyeri sürekli genişlerken başkarakterlerimiz Mashiro ve Takagi'nin kendi tarzlarını arayışlarına odaklanıyoruz. Değişiklik sonrası yeni bir editörle çalışmaya başlayan ikilimiz kısa süreli başarılarını büyük çaplı başarısızlıklara kurban veriyorlar. Sonunda ise hiç şaşırtmayan bir şekilde her şey tatlıya bağlanıyor ve daha seri ortasında duyurulan üçüncü sezonun temelleri atılıyor.



    Başkarakterlerimizin yaşça daha da büyümeleriyle hatta Takagi'nin evlenmesiyle gençlikten olgunluğa geçişi aktarmaya çalışan seride karakterlerin kariyerleri de aynı geçişi yaşamakta. Arka arkaya çizdikleri iki manganın yayımdan kaldırılması Takagi ile Mashiro'yu artık son kozlarını oynamaya kadar itiyor. Fakat izleyici açısından bu son koz muhabbetinin ne kadar inandırıcı olduğu tartışılır. Kafa kafaya giden bir oylamada çıkan aleyhte karar bile bir sonraki bölümün ilk dakikasında yerle bir edilince aslında bir sonraki haftaya atılan, izleyicide merak uyandırmaya yönelik klişe pasların Bakuman'da hayli fazla yer teşkil ettikleri bir kez daha hatırlatılmış oluyor.

    Çizerlerin arasındaki mücadele de tüm seri boyunca sürdürülen çocuksu bir dostluk-rekabet ilişkisinden besleniyor. Çizerler birbirlerine hem rakip hem de taraftar oluyorlar. Dolayısıyla kazanmaya odaklanmış gerçekçi koşullarda asla söz konusu edilmeyecek dayanışmalar bu serinin her yanına siniyor. Herkes birbirinin ortaya koyduğu eserlerden büyüleniyor, onları takdir ediyor ama herkes bu eserleri yenmek için daha sıkı çalışıyor.


    Sonuçta Bakuman kendi etrafına ördüğü çitin dışında kalan dünyayı (mangayla ilgili finansal, sektörel problemler; okuyucu alışkanlıkları, editör seçkileri vb.) elinden geldiğince gerçekçi göstermeye uğraşırken çitin içinde kalan araziyi ise küçük çaplı bir masala çeviriyor. Karakterler ufak tökezlemeler yaşasalar da kitabın mutlu son ile biteceği her zaman tekrarlanıyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi