• Un-Go - 7



    Bölümü izlerken sırasıyla girdiğim haller: Önce "Nasıl?", devamında "Hadi be! Nasıl!", son olarak "Ha??? Nasıl???" Un-Go'nun ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama ne yapmaya çalışıyorsa hiçbir bilgi vermemeye çalıştığı kesin. Gizemini mükemmel korumayı başarıyor. Bu bölüm başlı başına bir seriye ilham verecek kadar gerçek dışı. Geçen haftaki muazzam zirvenin ardından şimdiye kadarki statik atmosferi de parçaladılar. Gosick ve No.6'nın ardından Bones nihayet şanını korumayı başaracak bir seriye sahip oldu diyebilirim.

    Shinjuurou'nun nerede olduğunu, hatta gerçekten bir yerde olup olmadığını bile sorgulamak mümkün. Herhalde emin olabileceğimiz tek şey, geçen bölümde peydah olan yazarın gerçekten var olduğudur. Onun dışında Shinjuurou ile Inga nasıl oldu da ayrı düştüler, yazarın arkasındaki hatunun ne çeşit özel güçleri var, Rie (güvenlik uzmanının kızı/ata binen hatun) ile Izumi (nemrut suratlı polis hatun) ne ara rolleri değiştirdiler... gerçekten değiştirdiler mi... hiçbirine cevabım yok. Zaten bölüm tamamen bir deli işi, bunlar üstünde düşünmeye bile gerek yok. Cevap bulmak imkansız.

    6 haftadır alıştığımız atmosferi hali hazırda paramparça etmişken Un-Go bununla yetinmeyip bir de bölüm içi cinayetle gizemin dibine vuruyor. Eğer şu anda geçen haftadan başlayan bir final sürecine girdiysek gerçekten de Un-Go adından çok uzun süre söz ettirecek bir polisiye olabilir. Bunca hafta "Un-Go'nun polisiye ile alakası yok, tek derdi bünyesinde anlattığı savaşın sonuçlarını detaylandırmak" diyen ben, şimdi inanılmaz bir polisiye ile karşı karşıya kalma ihtimaliyle müthiş heyecanlıyım. Frank Darabont pası, Kazamori (Yapay zeka) için ölü taklidi yaptırması, Shinjuurou'nun ensesindeki barkodu... Arap saçına döndüm!

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi