• Hourou Musuko - OVA



    2011'in benim için ilk göz ağrısı Hourou Musuko. Anlattığı konu itibarıyla çok çabuk terk edilen ve hak ettiği ilginin çok uzağında kalan seriye son rötuşları yapmak için 2 OVA ekleniyor. Bu bölüm o OVA'ların ilki. 10 ve 11. bölümleri kolajlayan 10. bölümü bu kez yekpare bir anlatımla izliyoruz. O kadar da güzel oluyor ki...

    Kız olmak isteyen Nitori ismindeki bir oğlanın etrafında şekillenen seri çoğu zaman Nitori'yi bile arka plana atacak kadar geniş bir anlatım gücüne sahipti. Oğlanın yaşadığı tereddütler ve etrafındaki her biri çok önemli yan karakterler üzerinden bizlerle bir meseleyi tartışmıştı: İnsanların kendi cinsiyetlerine karar verip veremeyeceklerini.

    Serinin sahip olduğu kadro 14-15 yaşlarındaki çocuklardan şekillendirilmişti. Orta okul sıralarında, yani herkesin, kendi zaaflarını yansıtmamak için birbiriyle dalga geçtiği bir dönemde Nitori gibi bir karakterimiz vardı: Erkek üniforması giyen kızların karizma bulunduğu bir okula kız üniforması giyerek gelecek kadar cesur bir oğlan. Etrafındaki, her birine ait farklı bir seri yazılabilecek kadar dolgun yan karakterler sayesinde (ve onlarla birlikte) Nitori de büyüyor, ergenliğe adımını atıyor ve bir birey olmanın ne anlama geldiğini sorguluyordu.

    Göreceğiniz gibi OVA'dan zerre bahsetme ihtiyacı duymuyorum çünkü Hourou Musuko zaten 11 bölümlük kısacık sürecine o kadar çok özellik sığdırmayı başardı ki OVA'yı bile ekstra bir konu anlatmak için kullanmamış. Nitori'ye atfettiği, suyun (toplumun) içinde eriyen buz (katı su) gibi bir metaforla yine kalbimi çalmış olması ise ayrı bir mesele...

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi