• Boku wa Tomodachi ga Sukunai - Chihayafuru - Maken-ki! - Mashiro-Iro Symphony - Persona 4 The Animation




    Yeni sezonda başlayan animelerin ilk bölümlerini izledikten sonra hangilerini takip edeceğime dair izlenimlerimin yer aldığı yazıda hareme yelken açmış bir komedi olan Boku wa Tomodachi ga Sukunai, kart oyununu romantizmle harmanlayan Chihayafuru, ecchi severlere bir umut ışığı niteliğindeki Maken-ki!, temcit pilavlarından bir diğeri Mashiro-Iro Symphony ve akarsu gibi yardıran temposuyla Persona 4 serilerine yer veriyorum.

    Boku wa Tomodachi ga Sukunai
    [I Don't Have Many Friends]

    Yarı Japon, yarı İngiliz olan ve sarı saçlarıyla insanlara korku salan Hasegawa Kodaka aslında mülayimin önde gideni bir delikanlıdır. Fakat okula ilk geldiği gün bir yanlış anlama diğerini takip eder ve herkesin korktuğu belalı bir tip olarak adı çıkar. Sürekli asık suratlı gezinen ve hayali arkadaşıyla konuşan Mikazuki Yozora ismindeki kız da Kodaka gibi okulda sefilleri oynamaktadır. Bu ikili, arkadaş edinmekte zorluk çekenleri bir araya getiren Rinjinbu adında bir kulüp kurarlar.

    Serinin yakın dönemde gösterilen OVA'sını da izlemiştim. Karakterler iyice belli olmuş, projenin ne hale geleceği daha da netleşmişti. Kodaka'nın etrafına serpiştirilecek güzel kızlarla tipik bir harem kurulacağı için işin o kısmına değinmenin gereği yok fakat serinin komedisi hiç de fena sayılmaz. Özellikle daha ilk bölümden Tanrı ile ilgili cüretkar sözler sarf etmeleri büyük başarı. Ne söyledikleri benim umurumda değil, nasıl söyleyebildikleriyle ilgileniyorum ve bu cesaretlerini takdir ediyorum. İki hatunun atıştıkları sahne de oldukça hoşuma gitti. Hakaretlerin seviyesi bir yukarı bir aşağı gidiyor. "Şu esprisi ne de komikti" şeklinde bir hal alacağı için bloglamayı düşünmüyorum ama sonuna kadar izleyeceğim gibi görünüyor.

    Chihayafuru

    Suetsugu Yuki’nin ödüllü mangasından uyarlanan animede Chihaya Ayase, ablasının süper model olması için hayaller kurarken kendi kaderini çizmeye karar verir. Sınıf arkadaşı Arata Wataya’yı "Karuta" isimli kart oyununu oynarken görünce bu dünyaya giriş yapar. İlk bölüm seri için idare eder bir havaya sahip. Karuta şiirlerin mısraları üzerine kurgulanmış, çok sağlam hafıza gerektiren ve açıkçası benim için izlemesi oldukça sıkıcı bir oyun. Nana'nın yönetmeni Morio Asaka'nın böyle bir konudan mucize yaratması gerek. 25 bölüm sürecek anime bildiğimiz kart oyunu serilerinin yanına yaklaşmayacak gibi görünüyor ama çok da merak uyandıracak bir yanı olduğunu söylemek güç. "İki erkek arasında kalan kız" teması daha ağır basacak sanki.

    Maken-ki!

    Eskiden kız okulu olan ama daha sonrasında karışık öğretime geçen Tenbi Gakuen'e kaydolan Ooyama Takeru sıradan görünüşüne rağmen aklı sürekli sapıkça şeylere çalışan genç bir delikanlıdır. Takeru'nun, okuldaki diğer öğrencilerin tüm canlılarda bulunan "Element" adlı bir güç kaynağını kontrol edebildiklerinden ve "Maken" adı verilen sihirli parçaları kullanabildiklerinden haberi yoktur.

    Yanlış görmediysem tek bir pettanko (tahta göğüs) barındırmayan animede daha ilk bölümün ilk sahnesinden "oğlanın kızın üstüne düşüp memeleri yoklaması" ve ilerleyen sahnelerden birinde de "kızın oğlanın tam dudaklarının üstüne konuvermesi" klişeleri bizleri karşılıyor. Maken-Ki'nin klişe bir anime oluşunu bir kenara bırakıp ecchi severlerin uzun süredikleri bekledikleri bir kalite sunduğunu söyleyebilirim. Animasyon kalitesi hiç fena değil. Kıvrımlı hatlarıyla genç kızlar oldukça cazip bir hale getirilmiş. Eh, normal olarak oğlan tam bir ebleh ama bu türün gediklileri için zaten oğlanın hiçbir önemi yok. Ben izlemeyi de bloglamayı da düşünmüyorum ama türün hayranlarını sevindirebilecek bir anime.

    Mashiro-Iro Symphony
    [The Color of Lovers]

    Shingo'nun okulu, bir kız okuluyla birleşme kararı alır. Parlak bir öğrenci olan Shingo bu birleşme resmiyet kazanana kadar geçici olarak kız okuluna transfer olur. Birçok farklı kızın bulunduğu bu okuldaki herkes erkek öğrencilerden tiksinmektedir. Shingo da bu izlenimi ortadan kaldırmak için çok uğraşır...

    Neyin peşindesin Manglobe?! Deadman Wonderland bile kötü bir projeydi ama en azından senin tarzına yakın bir atmosfere sahipti. Bu... bu nedir?! Bilindik bir harem-okul bulamacı. Bir karakterin diğerini bulması 10 dakika süren açılışlar, ruhsuz seslendirmeler, her dating sim için basmakalıp kullanılan animasyon kalitesi... Bu sezon kötü anime sayısı çok ama Mashiro herhalde liderliği kimselere kaptırmayacak.

    Persona 4 The Animation

    Sağanak yağmurdan sonra ortaya çıkan sisle birlikte gizemli cinayetler işlenmektedir. Yalnızca geceleri yayın yapan Mayonaka TV ile ilgili dedikodular yayılmaya başlamıştır. Yayın sırasında ekrana bakan kişinin karşı tarafta "diğer yarısını" görebileceği söylenmektedir. Bu faili meçhul cinayetleri duyduktan sonra karakterlerimiz gizemli TV kanalını izlemiş ve olaya şahit olmuşlardır. Baş kahramanımız kanalı izlerken bedeninin ekrandan geçerek gölgelerle dolu bir dünyaya aktığını fark eder. Bunu öğrendikten sonra tüm karakterler aynı deneyimi yaşamaya karar verirler ve cinayete kurban gidenlerle Mayonaka TV arasında bir bağ bulunduğunu keşfederler.

    Oyunu oynamamış, diğer seri Persona: Trinity Soul'u izlememiş, kısacası projeyle ilgili hiçbir fikri bulunmayan biri olarak ilk bölüm benim hoşuma gitti. Öyle çok ahım şahım bir sunumda bulunmadı ve temposu haddinden biraz hızlıymış gibi göründü ama genel olarak gizemi, aksiyonu ve bir parça da korkuyu çok iyi yansıtabileceğini kanıtladı. Karakter gelişimi konusunda hep bu kadar atik davranmayacaklarını ümit ediyorum. Öte yandan bölüm arasındaki karakter durumu harika bir ayrıntı. Oyundan uyarlanan animelere yeni bir özellik katabilir. Serideki atmosfer gayet iyi, karakterler izlenebilir düzeyde, gizem zaten serinin en önemli silahı. Özetle benim için birçok koşul sağlanmış durumda.

    2 Görüş:

    1. Mangasını okumadım ama bu sezon Chihayafuru ilk bölümüyle gönlümdeki tahtı kaptı desem yalan olmaz. Konu kolaylıkla batırılabilecek bir konu ama romance doğru ayarda verilirse çokta güzel bir anime olabilitesi var. Sezon sıkıcı, birkaçı hariç vakit geçirmek için izlenebilecek anime dolu. Chihayafuru ile birlikte Persona 4'ten başka gününü iple çektiğim anime yok. Sabırla gelecek sezonu bekliyorum...

      YanıtlaSil
    2. Benim çok büyük beklentiyle merak ettiğim animeler henüz yayınlanmadı (Mirai Nikki, Un-Go, Guilty Crown) ama geri kalanlardan vakit geçirmek için bile izlenebilecek bir anime bulmakta zorlandım. Kimi to Boku ve Tamayura belki vasatı aşabilir seviyedeler. Chihayafuru da yönetmeni sayesinde kendine bir yer edinebilir... umarım. Eşit sayıda vasat ve kötü, birkaç tane iyi, belki bir tane de süper bekliyordum. Şu anda geçtim süperi, iyi bile yok.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi