• Yumekui Merry - 6



    Dream Encounter

    Merry klasına yaraşır bir şekilde yine sıkıcı ama -belki de- ilk kez faydalı bir bölümdü.

    Geçen bölümde köşeye kıstırılmış Merry istediği zaman saykoya bağlayıp düşmanını alt edebiliyormuş. Duvara mıhlanmış kızın geçen bölümün son ve bu bölümün ilk dakikalarında etrafını çevreleyen kılıçlardan kurtulamayışı meğersem pelerininin dar gelmesiymiş. Ya, sahiden o sahneyi görüp de kahkaha atmayan var mıdır? Sen o kadar çırpın dur, çok zor bir durumda kalmış gibi görün, sonra tepenin tası atınca pelerinden çıkmak aklına gelsin. Hiç değilse çekiştirip yırtsaydı da biraz güç kullandığını görseydik. O sahne yine yapımcıların her bölümde oraya buraya savuşturdukları saçmalıklardan biriydi.

    En azından artık ana düşmanımız belli oldu: Heracles isminde bir Dream Demon. John Doe'nun gelişi ve Yumeji'ye verdiği nasihatlerle 6. bölümde bile olsa konuyu toparladılar. Yumeji'nin dünyasında yaşananların tüm sorumlusu olan Heracles gerçekliğe geçerken yanında başka Dream Demonlar da getirmiş. Merry'nin bu dünyaya nasıl düştüğünü nihayet öğrendik kısacası. Demonlar tarafından kullanılan insanların sayısı bir yandan artarken Yumeji ve Merry'nin aralarındaki bağ da gitgide kuvvetleniyor.

    Müziklerin önemli bir yer tuttuğu bölüm gelecek haftalara referans olacaktır lakin yine de monotonluğu aşmakta hiçbir ışık vermemekte. Öyle bir tekdüzelikte devam ediyor ki seri ilk bölümü izledikten sonra doğrudan bu bölüme atlasanız hiçbir şey kaybetmez, aksine çok büyük bir zaman kaybından tasarruf etmiş olursunuz. Feci halde sıkıldığım seri bana artık hiç zevk vermiyor, galiba bitene kadar da böyle devam edecek.

    2 Görüş:

    1. "Öyle bir tekdüzelikte devam ediyor ki seri ilk bölümü izledikten sonra doğrudan bu bölüme atlasanız hiçbir şey kaybetmez, aksine çok büyük bir zaman kaybından tasarruf etmiş olursunuz."

      Ne yazık ki Yumekui Merry animesinde bunu yapabilecek bir senaryo yok, olabilir mi idi? Elbette! Ama bu bölüm itibari ile olmadığını görmüş oldum. Eğer 1.bölümden sonra buraya atlanmuş olunsa idi, geriye kalan bölümleri böyle dar bir konu ile doldurmaları imkansız olurdu.

      Bölüme gelecek olursak; sıkıcı, aksiyonu berbat, arka plan müzikleri ise fena değil. Bölümün virane olmasını engelleyen ve tek göze vurur yanı öğrendiğimiz bilgiler oldu.

      Kötü karakterimiz Heracles'i tanımamız olsun, daha da okkalı olduğu söylenen 'Mistorteen: The Sea of Trees'in tanıtılması olsun, bunlar raundu kurtaran son yumruklardı. Bunlara ek olarak canımı sıkan şey 'Akiyanagi'nin 'Mistorteen: The Sea of Trees' olabiletisini gözümüze soka soka göstermiş olmalarıdır. Ben isterdim ki çok küçük ve birden fazlayı kişiden şüphe etmemizi sağlayacak ipuçları versinler ve biz de "Kim yahu bu?" diye biraz aranalım. Fakat olmadı, buradan da beni hayal kırıklığına uğratmayı başardılar.

      Son olarak, Chaser John Doe'ya olan ilgim git gide artıyor.

      "For I am the Chaser: an ally of the truth"

      YanıtlaSil
    2. Kawanami Chizuru (kızıl saçlı ve nemrut hatun) da bence orada kendine bir yer bulacak. Ben seriden iyice koptum. Gerçekten ne izlediğimi, ne konuşulduğunu falan hatırlamıyorum.

      John Doe'yu ben de seviyorum. Nakata Jouji'nin seslendirmesinin de bunda etkisi büyük. Alucard'dan bahsediyoruz sonuçta :)

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi