• Mahou Shoujo Madoka Magika - 2



    That's Really Nice Of You

    Bu seriyi de haftalık takip etmeye karar vermemdeki en önemli neden aksiyon sahneleri. Sanki bölümün içinde apayrı bir parçaymış gibi yapılan sürrealist çizimler beni benden alıyor. Geçen haftaki ilk bölümde sıradan anime karakterleri sıradan hayatlarını sıradan bir animasyonla canlandırırlarken birden araya sıkıştırılan sekansla şok olmuştum. Bu haftaki bölümden de 4 tane resim verdim ama bunların üçü hep o aksiyon dakikalarına ait. Öyle tuhaf çizimler var ki sırf bu yüzden bloglamayı bile düşünebilirdim. Lakin serinin açılışındaki o rüya sekansı ve bu haftaki karakterlerin tanıtımlarıyla sadece aksiyona bel bağlanmayacağını gösterdiler. Benim için bu kadarı şimdilik yeterli.

    Serimiz büyüler, sihirler, cadılar, lanetler, paralel boyutlar gibi artık alıştığımız temaları zeminine yerleştirip bu temalar üzerine yeni bir şey söylemiyor, en azından şimdilik. Seriye adını veren Madoka geçen hafta tanık olduklarından sonra Kyuube isimli yaratık (lamba cini gibi) tarafından seçiliyor. Bu yaratık insanların her türlü dileğini yerine getirebiliyor fakat karşılığında onlardan cadıları avlamalarını istiyor. Arkadaşı Sayaka ile henüz karar veremeyen Madoka tecrübeli büyücü Mami'yi iş başında görerek bu cadı avlarının neye benzediği hakkında iyice bir fikir sahibi oluyor.

    Benim gözüme bölümde hemen kurgulanmaya başlayan karakterler takıldı. Bu kadar hızlı ve sonuç odaklı bir girişi uzun zamandır göremiyordum. Madoka ve ailesi (özellikle annesi), Sayaka'nın tereddütleri, sezonun en iyi yan karakterlerinden Hitomi'nin kafadan çatlak oluşu hemen ikinci bölümde net cümleler ve sahnelerle resmediliyor. Öte yandan Mami'nin iyiliksever kalbi ve Homura'nın gotik görüntüsü altında bir şeyler saklaması izleyicide "bu işte kesin bir bit yeniği var" hissiyatı doğuruyor. Tüm bu argümanlar da yapımcıların sağlam bir planları olduğunu göstermeye yetiyor.

    5 Görüş:

    1. ilk bölümü izledim, karanlık ve toz pembe iki farklı atmosferi de çok güçlü kullanmışlar, çok hoşuma gitti devam edecem galiba da bir şey soracam, bu anime başka bir animeyle konu olarak bağlantılı mı? ne bileyim karakterler faln başka seriden ve konu kaldığı yerden mi devam ediyor?

      YanıtlaSil
    2. Hayır, bu seri yekpare bir seri. 12 bölüm sonunda nihayete eriyor.

      Konu olarak bağlantılı değil aslında ama belli temaları başka (eski) bir serinin konusuyla araklama şüphesi uyandıracak kadar benzerlik taşıyor. İzlemişsen tadını kaçırmasın diye o seriyi söylemesem daha iyi.

      YanıtlaSil
    3. teşekkür ederim, senin puanlamandan aldığı dereceye güvenerek başladım onu da söylemek isterim :) hmm bir de steins gate'e geç başladım sen haftalık takip etmişsin galiba, yeni bir efsane doğuyor gibi seri bitince kritik yapmak için uğrarım :)

      YanıtlaSil
    4. Serinin en büyük artısı olan atmosferi sevmişsin zaten. Sorumluluğu alıyorum o halde :)

      S;G de büyük ihtimalle herkesin yıllık sıralamasında ilk 5'e giren tek seri olacak. Yorumlarını bekliyorum :)

      YanıtlaSil
    5. hmm hemen seriyi şekillendirmek adına bir kaç bölüm izledim, atmosferi daha da güçlendirdiler. Yeni element olarak dramatik yoğunluğun arttığı sahnelerdeki mükemmel ışık kullanımı(özellikle akşam güneşindeki sahneler) tam bir görsel şölene dönüşüyor benim için... aslında sadece bu derece pro bir görüntü yönetmenliği bile oldukça cezbedici. bunun yanında müzik kullanımı ve karakter gelişiminin sağlamlığı da tuzu biberi oluyor serinin. pişman olmayacağıma emin oldum şimdiden :)

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi