• Arakawa Under the Bridge - 18



    5 Bridge

    Bu haftaki Arakawa pek bir sıkıcı, pek bir yavan. Bir hafta bomba, ertesi hafta fıs olmayı nasıl başarıyorlar henüz aklım ermedi. Rec'in şaşırmayla verdiği çığlıkların artık komik bir yanı kalmadı, neden ısrarla devam ediliyor anlamıyorum. Üstelik henüz itiraf etmeye korkuyorum ama galiba tek mizah öğesi olarak bu çığlıklara sırt yaslamak üzereler. Umarım yanılırım. Arakawa'nın komedisi "beklenmeyen"di. Şimdi o "beklenmeyen" gayet beklenir bir hale geldi. Bence tarzda köklü bir değişiklik şart.

    Birkaç bölüm önceki Taichou yeniden seriye katıldı ama yine aramızdan ayrıldı (bi dakka, ne?!). Meğersem Taichou aslında bir mangakaymış da bu dünyadan sıkıldığı için köprü altına yerleşmek istemiş. Önce çizdiği mangalarla Arakawa sakinlerinin gönlünü çaldı lakin Rec'in hasedini yenmeyi başaramadığı için editörü tarafından aynen teslim alındı. Mangaka falan demişken, Bakuman'ı hala takip ediyorum ve bittiğinde üzerine bir yazı kaleme almak istiyorum. Haftalık süreçte bloglamadığımaysa bir hayli memnunum.

    Neyse efendim, Arakawa ahalisinde Billy ve Jacqueline'in bu haftaki rolleri oldukça büyüktü. Bu ayrılmaz ikilinin geçmiş hikayelerini de iyi bir sinematografiyle anlatan bölüm güldürmekten bayağı uzak kalsa da yine renkli kareleriyle çizimlerine beni bir kez daha hayran bıraktı. Severek takip ediyorum fakat sanki geçen sezonki o coşkuyu yitirdim gibime geliyor. Hadi hayırlısı...

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi