• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 60





    Eye of the Sky, Gate of the Earth


    Tüyler diken diken!

    Kötülerin üstünlük kuracakları böylesine destansı bir bölüm bekleniyordu. Hohenheim'ın hikâyesini eksiksiz ve kusursuz anlatan 40. bölümden itibaren bu hafta için eğitilmişiz. Father'ın 40. bölümde başlayan planı nihayet amacına ulaşarak sonlanıyor. Ama ne sonlanma! Muhteşem ötesi bir bölümle.

    Aslına bakarsanız geçen hafta kaldığımız noktayı fazla eşelemeden devam etmeleri hoşuma gitti. Seri o kadar net bir ivme kazandı ki Mustang'in depresyonuna isim koymakla, Al'ın dönüşünü kutlamakla hiç zaman kaybedilmemesi önemli bir artı. Kaybedecek bir saniye bile yok çünkü. May Chang'ın özel simya teknikleriyle Father'a dalması günü kurtarmalık bir saldırıydı. Bu esnada Ed ile Al da Pride'a saldırmakla meşguldüler. Scar'ın kardeşleri "bir yerin" arayışındalarken Scar da Führer ile kapışmaktaydı. Gayet iyi kotarılmış dövüş sahnesinde Scar'ın bilmem kaç bölüm önce gösterilen abisinin çalışmalarını tamamladığını da gördük. Çok çabuk iyileşen bir ölüm makinesine dönüşmüş Scar.

    Elbette Scar ve Führer'den bahsedip kelime israfı yapmak gereksiz. Bu bölüm her açıdan Father'ın bölümüydü. Ay tutulmasına kadar Kapı'yı açmış olanları pasifize etmeyi başardı. Arada Greed'in kurtarıcılığa soyunması bile kafi gelmedi. Bizi önce May Chang, sonra Greed ile umutlandıran bölüm pek tabii ki istediğimizi vermedi ve Father'ın mutlak zaferine sahne oldu. Sonunda amacına ulaşan Homunculus dünyadaki canlılara egemen oldu ve Tanrı'ya meydan okudu. İyiden iyiye bir "deus ex machina" sendromu hissettiren bölüm beni öyle bir noktaya getirdi ki fellik fellik teoriler üretmeye başladım. Mangayı da okumadığım için Elric kardeşlerle dostlarının sıfır çare sinyali veren bu durumdan nasıl kurtulacaklarını sabırsızlıkla bekliyorum. Elbette ki kurtulacaklardır... değil mi?

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi