• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 40





    Homunculus


    Ama pes! Böylesine olağanüstü bir bölüm için önceden uyarı falan gelmeli, ne bileyim bir önceki bölümde mesaj çıkmalı: "Haftaya telefonlarınızı, kapınızı, dış dünyanızı kapatın" gibi. Böyle bir bölüm için hiç gocunmadan, erinmeden 39 hafta bekleyebilirim. Hatta seri şimdi bitse üzülmem. Yanıtlanmamış sorular falan da umurumda olmaz. Bana bu kadar harika bir 25 dakika yaşattıkları için onlara minnet duyarım. Bu bölüm animeyle uğraşan herkese zorunlu olarak izletilmeli, analiz ettirilmeli, sınavı falan yapılmalı. Tek kelimeyle: Kusursuz!

    Olivier'nin Merkez'e atanması ve Führer ile yaptığı konuşma, Hawkeye ile Mustang'ın şifreli iletişimi, Izumi'nin nihayet yeniden seriye dahil olması vb. içeriğinin yanında Ed'in sadece bir anlığına rol kapması gibi detaylarla gelecek bölümlerin de konuları inşa edildi. Bunların hepsini taş çatlasın 6 dakikada halleden bölüm geri kalan 3/4'lük süresinde TARİH yazdı! Hohenheim'ın, Homunculus'un ve Father'ın geçmişlerinin anlatılmaya başlandığı saniyeden itibaren koltuğa çivilendim kaldım.

    Galiba bu bölümün benim için en önemli noktası temposuydu. Gelecek bölümlerin temellerini atar atmaz muhteşem bir kamera geçişiyle Hohenheim'a döndük ve bilgileri aldıkça aldık. Bölüm içinde Homunculus'un "asrın kırılma ânı" dediği bir sahne vardı. 40. bölüm de resmen FMA'nın kırılma ânı oldu. Xerxes kralının ölümsüzlük istemesi üzerine Hohenheim'ın kanından yaratılan Homunculus (ki nasıl yaratıldığını da çok merak etmekteyim) cam bir tübün içinde yaşayabiliyormuş ve ete kemiğe bürünmek için harika bir tezgah hazırlamış. Father'ın Hohenheim ile benzerliği bu kan kardeşliğinden, Father'ın bu kadar güçlü oluşu da tasarladığı zalim plandan ileri gelmekteymiş.

    Aslında bölümün içeriğini anlatmayı pek istemiyorum, "anlatılmaz yaşanır" türünde bir bölüm olduğu için. İzleyin görün. Benim için şimdiye dek izlediğim en iyi Brotherhood bölümü.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi