• Arakawa Under the Bridge - 9





    9 Bridge


    Karakterlerin geçmişlerine yönelik bir bölüm beklemiyordum. Maria'nın, Sister'ın, Stella'nın ve Star'ın nehir öncesi ve dışı hayatlarına bu kadar odaklanınca dramatik tarafın ağır basması biraz normal. Nino'yu kaptırmanın acısıyla gemilerini batıran Star iyice efkara bağlıyor ve kendini deniz yıldızı gibi görüyor. Stella ise onu pişirmek istiyor! Rec elbette kafayı yiyor ama son dakikaya kadar da bunun gerçekleşeceğine ihtimal vermiyor. Nihayetinde Star'ın kafasının bir köşesi tabağa konuyor. Her şeyi Sister'a güzel görünmek için yapan Stella ise acı gerçeği duyup Sister'ın Maria'da gözü olduğunu öğreniyor. Birkaç eksik tahtasından şüphe etmediğimiz küçük kız anında bir deve dönüşüyor ve Maria'yı öldürme planına start veriyor.

    Ben Stella'nın dev tavşan çizimlerini fazla sevemedim. Mübalağa ile güldürme bu serinin karakteristik özelliklerinden biri lakin yeni bir çizimi bu kadar uzun süre ekranda tutmaları bir yerden sonra bayıyor. Gerçi hemen sonrasında Maria'nın sadece kalp kırma tekniklerine yoğunlaşmış gaddarlığının yanında başka özelliklerini de görmemiz güzeldi. Savaşta Sister ile -büyük ihtimalle- karşı tarafta yer almış bu kadın tam bir suikastçıymış. Stella'ya nihayet haddini aşan bir rakip çıktı diye seviniyorum. Rec'in peşini bırakır artık bir süre... ya da Maria'nın hastalıklı teknikleriyle daha da agresifleşebilir.

    Mazilere yoğunlaşan bölüm son dakikalarında Star'ın hem nehir öncesi hem de nehir harici hayatına odaklanıyor. Yapımcısının desteğiyle epey ünlenen bu adam kendi başına bırakıldığında şimdiye kadar gördüğümüz üzere berbat bir şarkıcı. Nehire geldikten sonra onun da değişmesini Nino sağlamış. Önceleri "ay" maskesiyle (ki burada ayın ancak güneşin ışınlarını yansıttığı söylenerek gayet güzel bir benzetme kullanılıyor) şarkılarını söylerken kendisini dinleyen Nino'nun gazıyla Star olmaya karar veriyor. Bir bakıma Nino bu adama özgüven aşılamış oluyor. Mesleki karakteri toparlanmış olsa bile hâlâ manyağın teki tabii.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi