• Angel Beats - 11



    Change the World

    Geçen hafta serseri bir kurşun sıkmıştım havaya ama galiba yerine ulaştı. Karakterlerimizin bir oyunun parçaları olabileceğinden bahsetmiştim ve bu haftaki bölüm neredeyse sadece bu teoriyi desteklemek için hazırlanmış. 10. bölümün finalinde gösterilen ve Kage/Gölge diye çağrılmalarına bu bölümde karar verilen karaltılar önlerine geleni yutma hedefi güdüyorlar. Naoi'ye yapılan ilk saldırıda ve ilerleyen dakikalarda yapılan meydan muharebesinde bu gölgelerle ilgili dikkatimi çeken tek bir nokta oldu: Yara aldıkları zaman etrafa saçılan parçacıkların "1" ve "0"lardan oluşması. Bir yazılım oldukları belli edilmeye çalışılıyordu. Çocukların da finale doğru anlayacakları üzere bu dünyanın bir yazılımdan ibaret olduğunun altının çizilmeye çalışılması gibi.

    Yuri'nin yaptığı seçimse SSS grubu için kırılma ânıydı. Artık gruptaki herkes kendi canının istediğini seçmekte özgür. Otonashi'nin özgürleştirme operasyonuna katılabilir ya da Yuri'nin yaptığı gibi bu gölgelerin kaynağını bulmaya çalışabilirler. Angel'ın ise gerçek bir melek olmadığının adı nihayet kondu. Bu çok bariz bir gelişme olduğundan Otonashi'nin salaklığını görmekten öteye büyük bir sürpriz yaratmadı. Angel'ın bilgisayarının yanında duran "Singel Player" isimli kitap ise kızın bu dünyaya ne kadar çabuk uyum sağladığını ve nasıl bu kadar güçlendiğinin deliliydi.

    Ben son birkaç haftada Angel Beats!'in kendini epey geliştirdiğine inanıyorum. Hâlâ boşa harcanmış bölümleri ziyan gibi görsem de kapanışa iki bölüm kala derdini kısmen anlatabilmesi büyük bir başarı. O gizemli ve kasvetli ilk bölümle yaratılan beklentilerin hiçbirini karşılamasa da bile bile içine girdiği çukurdan nihayet çıkmayı başardı. Muhtemelen önümüzdeki en büyük sürpriz çocukların bulunduğu dünyada Tanrıcılık oynayan yazılımcı olacaktır. Onun da daha önce gördüğümüz karakterlerden biri olacağını, sil baştan yaparak yeni bir karakterin dahil edilmeyeceğini bekliyorum. Bunu diliyorum demek daha doğru olur sanırım.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi