• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 61





    The One Who Devoured God


    Belki de tüm serinin en iyi yönetilen bölümü!

    Geçen hafta Father'ın eriştiği mertebenin nasıl alaşacağı edileceği bu haftanın en büyük problemiydi. Bana göre gereğinden de fazla hızlı bir çözümle bu sorun aşıldı. Aslında kalan 4 bölümü bu sorunun çözümüne kafa patlatarak geçiren karakterler görmeyi kesinlikle istemiyordum fakat Hohenheim'ın hemen devreye soktuğu planı da açıkçası pek içime sinmedi. Yine de ellerini çabuk tutup yeni bir maceraya girişmelerini takdirle karşılıyorum. Demek ki FMA'nın daha anlatacak çok şeyi bulunuyor.

    Yönetimi yüceltme nedenim de basit: Bölüm aniden açıldı ve animelerin final bölümlerinde görmeye alıştığımız bir şekilde OP hiç kullanılmadı... ta ki o âna dek. Yanılmıyorsam 6. dakika gibi OP'yi usulca duymaya başladık. Ama o kadar kilit bir sahneyle bu melodi kulağımıza çalındı ki bu haftadan itibaren son OP'yi serinin en iyi giriş şarkısı olarak düşünmeye başladım. Scar ile Bradley dövüşü de layığını bulan bir hidayete erdirildi. Akabindeyse Ishbalanlıların ne yaptıklarını önceden anlayamadığımız plan devreye sokuldu. Burada Scar'ın dem vurduğu terimler beni pek sarmıyor. Manga takipçilerini, sıkı FMA hayranlarını sarabilir yine de.

    Father'ın hızlı reaksiyonu kalan bölümlerin kaderini çizecek. Öyle görünüyor ki bu bölümde ortaya çıkartılan yeni problem de kalan 3 bölümün konusu olmakla yetinmeyecek. Yeni dertler, çözülecek yeni meseleler yaratılacaktır. FMA'nın güzel yanı da bu zaten. Her bölümüyle daha da genişleyen, sığmak için yeni bir kap arayan bir seri. Ed'in Pride ile hesaplaşmasında Kimblee'nin bir anda görünmesi gibi bu seride neyin ne zaman bittiğine izleyici karar veremiyor. Kontrolün bizlerde olmaması da serinin sürekli kendini yenileyebildiğinin bir göstergesi. Manganın son sayısı da yayımlanmışken artık kalan 3 haftanın nasıl geçeceğini de yapımcılar belirleyecek.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi