• Rainbow - 8



    Freedom


    Herhalde nazarım değdi. Serinin çevirileri o kadar geç geliyor ki şu anda 3 bölüm geriden takip ediyorum. 8. bölüm bugün (dün) çıktı ve hemen yazıp güncel kalsın istiyorum ama yeni bölüm Çarşamba günü gösterilecekmiş. Yeniden 3 bölüm geriye düşmüş olacağım. "Bu kadar sevmek miydi günahım" demek istiyorum sayın seyirciler.

    Son bıraktığımda tayfa toplanmış, Mario'nun dayatması sonucu Sakuragi'yi kaçırmaya karar vermişlerdi. Bölüm de hemen bu motivasyonla başlayıp finaline kadar sürecek bir firar planıyla devam ediyor. Bu bölümde Sakuragi uğruna yapılan fedakârlıklar had safhaya çıkıyor. Hatta öyle tuhaf ki Sakuragi bile bir sahnede hayati bir kurtarışa imza atıyor. Baremoto/Uncovered (Nomoto Ryuuji)'nun kaleminden hayat bulan plan için öncelikle hücreden çıkmalarını sağlayacak bir anahtar lazım. Sübyancı doktorun odasından alınacak bu anahtar için önce Turtle, sonrasındaysa Joe gönüllü oluyor. Buradaki gerçekliğe uyarlanmış senaryo hamlesi hoşuma gitti. Doktorun ilk bölümlerden hatırladığımız üzere bu yakışıklı ve "güzel" oğlanda gözü vardı ve ne zamandır fırsat kolluyordu. Joe ise doktorun odasından başarıyla dönüyor ama ufak bir sürprizi de orada bırakarak. Akabinde çocukların gözü doğal olarak kimseyi görmüyor ve Sakuragi'nin kaçırılma planı eyleme dökülüyor. Buradan itibaren hiçbir sahnenin heyecanını bozmamak için gerisini anlatmak istemiyorum.

    Bu seriyle ilgili şimdiye kadar gözüme çarpan en büyük eleştiri oyunculuklardı. Kötü animelerde sıkça rastladığım bir durum şu ki manasız ifadeler ve isim söylemeler çoğunluktadır. En ufak, hatta dişe dokunmaz bir gelişme karşısında karakterler hayatlarının şokuna uğramışlar gibi travma geçirirler. Rainbow'da ne mutlu ki bu tarz ifadeler şimdiye kadar görülmedi lakin her an görülebilir hissiyatıyla istim üstünde izletmesi de belli bir potansiyelin belirtisi olsa gerek. Özellikle Mario benim için şu serideki en kolpa karakter. Sürekli bir ağlama ve sürekli bir gövde gösterisi. Bu tezatlığı ergenliğine yormak mümkün olsa da şimdilik bana yediremedi. Gelecek bölümler onun hayatına da odaklanacakmış. Belki bu negatifliğimi biraz yumuşatmayı başarır.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi