• Sora No Oto - 3





    The Squad`s Day: Rio Runs

    İlginç bir bölümdü. Her eklenen bölümle de bu ilginçlik artacak gibi görünüyor çünkü serinin geçtiği zaman aralığını tahmin etmek için yaptığım her uğraş boşa çıkıyor. Giyilen üniformalar ve askeri teçhizatlar 1. veya 2. Dünya Savaşı dönemine aitlermiş gibi görünseler de elektriğin kerhen göründüğü bu kentte karşınıza Mecha serilerden fırlamış bir tank çıkıveriyor. Her yanından teknoloji fışkıran, belki günümüzde bile var olmayan bir tank.

    Coğrafya da bir tuhaf. Bu mesajda serinin İsviçre'de geçtiğini söylemiştim. Şimdiyse Avrupa'da geçtiğinden emin olduğumu ama ülkesini bilmediğimi söylüyorum. Birazdan Avrupa'da geçmiyor olabileceğini de söyleyeceğim. Ciddiyim.

    Bölümü izledikten sonra biraz gezindim ve seriyi çözmesi muhtemel bir komplo teorisine rastladım. Resimde ve bölümde de gördüğünüz tüfek Nazilerin 2. Dünya Savaşı'nda kullandıkları Karabiner 98K modeli. İlk bölümde Kanata'nın kaleye gelirken bindiği motorsiklet yine 2. Dünya Savaşı'nda kullanılan BMW R75. Resme göre coğrafik olarak İspanya'daki bir kentteyiz. Serinin müzikal tarafına Fransız melodileri hakim durumda. Şu sürekli gördüğümüz baykuşun (amazing transformer owl) anavatanı Güney Afrika olarak biliniyor. Kısacası günümüz dünyası ele alındığında coğrafik olarak hiçbir yerde değiliz. İlk bölümde suyun altında gördüğümüz devasa iskeleti ve bu bölümdeki tankı baz alırsak da dünya tarihinde zamansız bir boyuttayız. Tüm bu argümanlar da serinin ne kadar metaforik bir anlatıma başvurduğuna delalet gibi görünüyor.

    Durarara!! için söylediklerimi bu noktada değiştirmek istiyorum. Bu iki seri benim haftalık periyotta iple çektiğim iki seri oldular bile. Sora No Oto her karakterini Kanata üzerinden tek tek işleyecek belli ki. Geçen hafta Kureha, bu hafta Rio. Gelecek hafta sırada Noel var. Ondan sonraki hafta da herhalde Phylicia gelecektir. Bir de seriye gizem katan, hem Kanata'nın hem de Rio'nun flashbacklerinde gördüğümüz trompet çalan sarışın var. Galiba onu sık sık göreceğiz ve yan konular arasında kendine önemli bir yer edinip gizemini bir süre daha koruyacak.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi