• İzlenimler - OCAK - Dance In The Vampire Bund - Durarara - Ookami Kakushi - Sora No Oto


    Bu sezonki serilerden Cobra'nın yanına hangisini ekleyeceğimi düşünürken bu mesajı yazma fikri aklıma geldi. Bundan böyle yeni başlayan serilerin ilk bölümlerine bodostan dalmak yerine ilk bölümlerinin yarattığı intibayı aktarıp ikinci veya üçüncü bölümlerini izledikten sonra takip etme(me)ye karar vereceğim. Daha önceki CANAAN, Pandora Hearts, 07-Ghost hayal kırıklıkları veya Kurokami felaketi gibi bozumları bir daha yaşamamak için bu taktiğin işe yarayacağını düşünüyorum. Hoş, ikinci bölümü ilk bölümünden daha kötü olup sonradan toplayabilen seriler de mevcut. O zaman da tam kararı verince yazmaya başlarım. Böylece yarısında feci halde bunaldığım serileri bloglamak zorunda kalmamış olurum. İşte başlıyoruz:

    Sora No Oto

    Bu ay başlayan ve benim dikkatimi çeken çok seri yok. FMA'nın yanına eklenmeye en layık gördüğüm seri şimdilik Sora no Oto ya da diğer adıyla So-Ra-No-Wo-To. Sora No Oto'da trompet çalmayı öğrenmek için orduya gönüllü katılan Sorami Kanata'nın hikâyesine ortak oluyoruz. Belirsiz bir gelecekte altyazılara göre İsviçre'nin bir kalesinde geçen öykü ilk bölümden birtakım ipuçları içermekte. Afişte görünen 5 kız arasında geçeceği belli olan konu müziği, savaşı, günlük yaşamı harmanlayan bir seriyi şekillendirecekmiş gibi duruyor. Kent daha ilk bölümden yaratılan atmosferi ve mitlerle süslenmiş tarihçesi bir harika. Ne karakterlerle ne de konuyla uğraşarak fazla aceleci davranmayan bölüm detaylı bir girizgahla bize karakterlerimizin bulunacakları kenti tanıtıyor. Sakin ve kendinden emin açılışını konuyla ne kadar geliştirebileceğini ilerleyen bölümlerde göreceğiz.

    Durarara!!

    Bu seriyi takip etme nedenim de yönetmeni Oomori Takahiro. Kariyerinde Haibane Renmei gibi bir efsanenin yardımcı yönetmeni olması, Koi Kaze ve Baccano gibi iki harika serinin de yönetmeni olması gibi artıları bulunuyor. Sora No Oto gibi hiç acele etmeyen, köyden Tokyo'ya gelmiş bir gencin sudan çıkmış haline odaklanan ve şehrin arka sokaklarını anlatmayı tercih eden ilk bölüm girizgah açısından başarılıydı. Azrail'i bir ufak aksiyonla tanıttı, başkarakterimiz Mikado'yu biraz anlattı, enteresan chat konuşmalarıyla işin içine biraz gizem de kattı. Eğer Azrail önüne geleni biçer-keser gibi bir aksiyona bağlamazlar ve konuyu çeşitlendirmeyi de başarabilirlerse "Neden olmasın?" diyorum.

    Dance In The Vampire Bund

    İşte gerçekten cüretkar bir açılış bölümü. Önceden okuduklarımdan serinin vampir kraliçesinin etrafında döneceğini biliyordum lakin ilk bölüm çok enteresan bir seçimle açılışı yaptı. Neredeyse bölümün tamamında bir televizyon programının stüdyosundayız ve 5 kişinin "Vampirler gerçek mi değil mi?" oylamasını izliyoruz. Burada çok keyifli akıl oyunları yürütülürken kraliçemiz devreye giriyor ve sonrasında epey bir kan dökülüyor ortaya. Seri biraz ecchi motifleri taşıyor. Stüdyonun ortasına kurulan hatunun ayağa kalkarken yaklaşık 2,8 saniye sallanan memeleri ve ED sırasında kraliçemizin değişen iç çamaşır kombinasyonları biraz istismar edilebilirmiş hissiyatı uyandırdı bende. 12 bölüm olacağı açıklanan bu seriden tek beklentim işin içine bir parça gizem katılabilmesi. Aksi takdirde pek kayda değer olacağını düşünmüyorum.

    Ookami Kakushi

    07-Ghost'un bir uzatması gibi duruyor aslında bu seri. Yönetmen Takamoto Nobuhiro kariyeri çok da ahım şahım sayılmayan biri ama projenin fikir babası Ryuukishi07 için aynı şeyleri söyleyemem. Higurashi ve Umineko No Naku Koro Ni serilerinin yaratıcı beyni olarak göze çarpan bu zatı muhteremin girdiği bir işte mutlaka entrika ve akıl oyunları olacaktır. İlk bölüm itibarıyla bunların çoğunu göremedik ama yukarıdaki her iki serinin de "Katil Kim?" oynattığını biliyoruz. İşin içine hafiyelik girince benim de merakım cezbediliyor haliyle. Yine de işin içine bir parça gizem katıldı ama afişteki kızın takip sahnelerini de abuk bulduğumu eklemek zorundayım. Saygı uyandırmayan bir karakter dizaynı gördüm. Konuyu da şimdiden öngörmem gerekirse "Kurt adamlar, vampirler ve tuhaf yaratıklarla dolu bir yöreye gelen Hiroshi ve ailesini zor anlar beklemektedir" gibi son derece klişe bir pazar eki sloganı ekleyebilirim. Ryuukishi07 yüzünden umutluyum, Takamoto Nobuhiro ve A.I.C yüzünden çok çabuk vazgeçebilirim.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi