• Steins;Gate - 13


     
     

    Çok iyi, süper ve hatta kusursuz bir açılış! Geçen haftaki tempoyu hiç kesmeden, tam da kaldığı yerden hareketle mükemmel bir açılış yaptılar. Peki o final neydi yine be?! Okarin artık sadece kötü güçlere karşı değil, bir de kadere mi meydan okuyacak?

    Geçen hafta Mayushi vurulmadan önce hem köstekli saati hem de laboratuvardaki kum saati durmuştu. Ben de bunu bir zaman kırılması olarak yorumlamıştım. Zaman kırılmasını yaratan nedir? D-Mail. D-Mail'in Okarin'de yol açtığı etki nedir? Reading Steiner. D-Mail göndermek için ne lazım? Aşağıdaki televizyoncudaki 42 ekranın açık olması. Buraya kadarkiler artık Steins;Gate manifestosu gibi.

    Mayushi'nin ölümünün kaderle belki ilgisi vardır, belki de yoktur. Takip eden cümleler -tabii ki- tamamen benim hayal ürünüm olacak. "He, demek böyleymiş" diye okumayın sakın.

    Makise'nin son keşfi olan "hatıra yollama" zımbırtısı zamanda kırılmaya yol açmıyormuş, bu bölümde öğrendik. Mayushi vuruldu, Makise vuruldu ama Okarin üzerinden zamanı bükmeyi başardı (hatıra yollayarak yapılan "time leap"). Okarin geri döndüğünde Reading Steiner yaşamadı. Demek ki zamanda kırılma yoktu, farklı bir dünyaya ışınlanmamıştı. Zaten o da bundan dem vurdu, geldiği dünyanın hiç de farklı olmadığını söyledi.

    Okarin 3 saat sonra yaşanacakları bildiğinden (saat 20:00'de Mayushi'nin öldürülmesi) hemen önlem almaya çalıştı. Bir süre ortalıkta koşturmasını izlerken Mayushi ile ne kadar köklü bir mazileri olduğunu öğrendik. Gider ayak karakter gelişimi yaptılar, çok beğendim.

    Ama olmadı. Yine saat tam 20:00'da Mayushi bir kez daha Moeka tarafından öldürüldü. Bu kez saat/zaman durdu mu durmadı mı bilemiyorum. Aslında çok önemli bu sorunun cevabı ama o sekansı 4 kez izlememe rağmen yakalayamadım. Bir diğer önemli nokta ise Mayushi ölmüş büyük annesine doğru bakıyordu. Geçen hafta olduğu gibi yine öleceğini biliyordu.

    Okarin bir kez daha laboratuvara geri döndü ve bu kez öncekinden 45 dakika geriye gitti. İkinci kez döndüğünde uyguladığı taktik hoşuma gitti. Sarf ettiği sözlere bile dikkat edip zamanda ufak da olsa bir kırılma yaşatmaya çalıştı. Nafile bir çabaydı ama senaristlerin bunu bile hesaba katmaya çalışmaları takdire şayan.

    Şehirde iyice paranoyağa bağlamış bir vaziyette koşan Okarin çareyi farklı bir metro istasyonunda buldu. Mayushi yine öleceğini bildiğini gösteren tarzda konuştu, yine Okarin'e çaktırmadan vedasını etti. Saati yine duran Mayushi bir kaza sonucu trenin altında kaldı. Saat yine 20:00'ı gösteriyordu.

    Mayushi nasıl oluyor da öleceğini biliyor? Benim aklıma, geleceği okuyabilen bir medyum olabilme ihtimali geliyor. Bir de ruhani, manevi bir şeylerin bu olaylarla alakası olabileceği. Mayushi daha önce de ölüme yaklaşmış belli ki. O karakter gelişimi sekansında Okarin'in tabiriyle meleğin merdiveni Mayushi için belirmiş. Peki orada ölmediği için mi eceli bu bölümde gördüğümüz güne ve saat 20:00'a yazılmış? Şimdilik bilemiyorum tabii, teori üretmek için bile yeterli ipucu yok.

    En güzel yanı sürekli kafa patlatması olan Steins;Gate dilerim ki şu ruhani işlere pek bulaşıp bilimi zayıflatmaz. İki farklı zaman yolculuğu fikrini ortaya atacak kadar iddialı bir serinin yaşadığımız dünyanın şartlarına uyup sıradanlaşmaması tek temennim.

    1 Görüş:

    1. son 2 bölüm süperdi, sana katılıyorum umarım metafiziğe geçiş yapmazlar.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi