• Gosick - 16


     
     

    Ana konu için nihayet teşrif ettiler. Serinin asıl derdi olan "Victorique ve onun aile bağları" için hazırlıklar yapılmaya başlandı. Kujo'nun bu hengamede nasıl bir rol oynayacağı hala belirsizliğini korurken olası bir durumda kendisine güvenilmeyeceğini bu bölümde yine kanıtladı. Bu bölümde en hoşuma gitmeyen nokta işlerin müthiş tesadüfler silsilesiyle çözülmesiydi. Yani Victorique bir anda kaçırılıyor ve başka bir ülkeye götürülüyor. Kujo bavulu topladığı gibi dışarı çıkmaya hazır. "E, peki yolculuk nereye?" diye sorsak hala cevap veremeyecek kadar ebleh.

    V'nin "Salak" yazan mektubuna bakıp kızın yerini bulmaya çalışıyor, eh mektuba iyice bak da önce kendin nerede olduğunu idrak et. İkinci başrolümüzün tüm bu düşük zekasına rağmen Victorique'in tam yerini bulabilmesi ise müthiş bir rastlantılar bütünü. O kadar gereksiz bir karakter ki çoktan seriden çıkartılmış olması gerekiyordu. Victorique'e haber getirmekten başka hiçbir işe yaramayan Kujo bu seride sadece aşağılanmak için bulunuyor. Bir nevi paratoner görevinde ama kutuplar ters olacak ki izleyene daha çok elektrik yayıyor.

    Bir de serinin kötüleri de oldukça "kötü" kötüler. Madem kapıya bir nöbetçi ya da en azından kilit koymayacaktınız Victorique'i niye kaçırdınız? İki merdiven çıkan herkes kızı kurtarabilirmiş yani hatta öyle bir sahne ayarlamışsınız ki neredeyse Victorique bile kendi başına çıkabilirmiş o odadan.

    Öte yandan asıl gizem konusunda biraz ilerleme var. Şu kadar haftadır Victorique’in geçmişi, annesi Cordelia, sihirbaz Roscoe ve De Blois ailesinin arasındaki bağları görmek için bu seriye tahammül ediyorum. Önceki arcların birçoğunda bu ilişkilerle ilgili detaylara yer verildi ama şu anda hala hepsi bölük pörçük durumdalar. Bunları bir araya getirmeye uğraşırlarsa ne ala fakat bunu da aceleye getirirlerse sezonun en büyük zaman hırsızı olmaya şimdiden adaylar.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi