• Kill La Kill - 07


    Vermek istediği mesajı neredeyse hap yapan, temposu hiç ayarlanamamış bir bölüm. Neredeyse 2. ayını dolduracak serinin ilk sendelemesi. Eldeki özgün üslubun bitmediğini biliyorum ama yine de kendini tekrar eden bir bölüm görmek bunun aksini düşünmeye zorluyor. Esprilerde bir sıkıntı yok, animasyon yine üst düzey, ara sahneler hayli komik ama tüm bölüm tek bir mesaj üstüne kurulu ve dur durak vermeden devam edecek bölüm içinde bu mesajın yeri çok başlarda. Mesajın ne olduğunu anladıktan sonrasında bölüm istese de özgün olamayacakken bir de aşırı süratli tempo iyicene tuz biber ekiyor.

    Serinin arada bir böyle tökezlemesi normal. Yani bambaşka bir türe ait olsaydı ciddi plansızlık derdim ama sıradan bir hikayeyi sıradışı bir makyajla anlatan Kill La Kill'in bazen iç yüzünü göstermesini yadırgamıyorum. Yine de kendine has birkaç farklılık kondurmayı ihmal etmemesi ise sevindirici. Ryuuko'nun aynı bölüm içinde zibilyon tane minyon boss pataklaması güzel. Bu dövüşlerin yalnızca üç dilimle kesilmesi de (fakir-orta halli-zengin) malum mesaj için son derece hayırlı, ki zaten bölümün ana fikri hiçbir özgünlük taşımadığı için mümkün mertebe aksiyonun ön plana çıkartılmak istendiğini görebiliriz.

    Fakat çok gülünç bir tezat mevcut. KLK bu tarz Peyami Safa kıssadan hisselerini verecek kadar ciddi bir seri değil. Nasıl ki bundan önceki bölümlerde Ryuuko'nun mazisiyle empati kurmak neredeyse imkansızsa bu hisseyi benimsemek de imkansız. Bana göre serinin kaderini tayin eden bölümü izledik. KLK finaline kadar böylesine kendiyle çelişen mesajlara mı odaklanacak yoksa önceki 6 haftada olduğu gibi ipini kopardığı yere fütursuzca mı saldıracak? Umarım, bu hafta tek seferlik bir kaçamak olur, zira ikinciyi çok iyi beceriyor.

    p.s. Singapur'daki bir etkinlikte Ryuuko cosplayi yapan bir hatun polise ihbar edilmiş. Meme uçlarına pembe ledler takmış olan bu ablayı cesaretinden dolayı tebrik ediyorum. SEN-I-SOSHITSU!

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi