• Aku no Hana - 04




    Cidden, film gibi bir seri.

    Genelde bu kadar süreklilik barındıran yapımların dizi formatında yayınlanmasını gereksiz buluyorum. Tamamı önceden çekilmiş sonra da kaç parça gerekiyorsa o kadara bölünmüş gibi duruyorlar. Seri bittikten sonra bir zırdeli çıkıp OP ve ED'leri kesse (bu arada yeni OP de olmamış), kalan görüntüleri ardı ardına ekleyip sinemada gösterse basbayağı film olur yani. Ya da vazgeçtim, ED'yi kesmesin...

    Sürekliliğin doğal olarak beraberinde gerçekçiliği getirmesi ise bunca yerilen özelliğinin yanında serinin büyük bir avantajı. Oyuncuların ("karakter" yerine artık böyle demek lazım) performansları ve özellikle de Kasuga'nın çatallı sesi okul ortamını gerçekten çok iyi yansıtıyor. Herkesin "Kasuga Nakamura'yı seviyooor" gerzekliğinde takıldığı bir sınıfta hepimiz bulunmuşuzdur. Kimi zaman Kasuga veya Nakamura da olmuş olabiliriz.

    Aku no Hana ilginç bir deneyim olmayı sürdürdüğü için bu tarz teknik mevzulara ister istemez giriyorum ama fazla da uzatma niyetinde değilim, sonuçta bunlar serinin bariz ortada duran vasıfları.

    Seri her ne kadar Kasuga'yı başkarakter olarak seçmiş gibi görünse de gelişmeleri Nakamura açısından değerlendirmek daha mantıklı... zira serinin asıl lokomotifi bu sadist ve yapayalnız genç kız.

    Nakamura eline geçen kozu ömrü hayatı boyunca beklediği ihtirasına adamış durumda. Kendini bir sapık olarak görmeyen, hırsızlığını bir defaya mahsus bir şeymiş gibi kabullenen, kasabadan kaçıp gitmek istemesine rağmen yine de kalmasını sağlayacak açık kapıyı aralayan Kasuga bu yapayalnız kızın esiri olmuş durumda. Kasuga belki bir sapıktır, belki de değildir ama Nakamura'nın azmiyle istemese bile sapıklaşmak zorunda kalacakmış gibi görünüyor. Beyazlara bürünmüş Saeki'yi beklerken karşısında beliren siyahlar içindeki Nakamura'nın aklına uymaktan başka şansı yok. Nakamura'ya pabucunu ters giydirebileceğini düşünmek bile hata.

    2 Görüş:

    1. Bu animeye öldüm bittim.Her hafta yeni bölüm beklemek o kadar zor geliyor ki.Çoğu izleyici çizimlere bakarak hiç izlemiyor ama muhteşem bir anime izlerken kendimi öyle bir kaptırıyorum ki sanki anime beni içine çekiyor.

      Ending'e de ayrı bittim.Saatlerce dinleyebilirim.

      YanıtlaSil
    2. ben mangasını takip ediyorum. başta güzel geldi ama sonra iyice sapıttılar. ben de animesini bıraktım

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi