• Sekai Meisaku Douwa: Hakuchou no Ouji



    Hans Christian Andersen'in aynı isimli masalından (The Wild Swans) uyarlanan 1977 tarihli anime, masalda yer alan hikayeyi kısmen değiştirip yapıyı hemen hemen koruyan bir film.

    Kötü kalpli prenses ve cadı annesi, kralı tuzaklarına düşürüp onun çocuklarına büyü yaparlar. Ağabeyleri birer kuğuya dönüşürken kaçmayı başaran Elisa bu laneti kaldırmak için 6 yıl boyunca tek kelime etmemek ve ağabeylerine süveter dikmek zorundadır.



    Masaldan uyarlanmış olmasının avantajlarını son derece absürt sahnelerle (süpürge yerine küp, konuşan gözyaşları vb.) kendi lehine çeviren film, öte yandan son derece telaşlı bir tempo benimsiyor. Bu tempo, Elisa'nın son ana kadar sürecek azmine odaklanırken geri kalan unsurların hepsini detay seviyesine indiriyor. Ağabeylerinin üzerindeki lanetin iç yüzünü bile biz de Elisa gibi son saniyede öğreniyoruz. Süveterleri dikme sürecini de bir müzikale çeviren film kendi ismini görmezden gelip adeta "Elisa'nın Tutkusu" temalı bir öğretiye dönüşüyor.

    Sevginin ve emeğin ne anlamlara geldiklerini sorgulayan Hakuchou no Ouji oldu bittiye getirilmiş gelişmeleriyle masalın değerini de vermek istediği mesajı da silikleştiren bir film.

    1 Görüş:

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi