• Sword Art Online - İnceleme



    Dahi bir programcı olan Kirito, Sword Art Online adındaki devasa çok oyunculu bir rol yapma oyununa katılır. Oyundan çıkabilmenin tek yolu onu bitirmektir, oyunda başarısız olup yenilen oyuncuları ölüm beklemektedir.

    MMORPG türündeki oyunların popülerleşmesiyle birlikte şimdiye kadar bu sanal gerçekliğe dair pek çok farklı yorum getirildi. Oyunlarda online kalma süreleri yüzünden yaşanan ölümler, intiharlar, cinayetler vs. dünyada sıkça duyulmaya başlanan yan etkiler olurken insanların neden sanal gerçekliği tercih etmeye başladıklarına dair de pek çok eser yaratıldı (Kanımca en sağlam örneği Ben X). Yani SAO'nun daldığı dünya çok da yeni keşfedilecek bir alan değil, aksine kötü örnekler (bkz. Accel World) sunmaya başlayacak kadar eskimeye yüz tutmuş bir mesele.


    Evet, SAO'nun hayli ilginç bir konusu var. Online bir oyuna bağlanan insanlar ölüm tehlikesiyle karşı karşıyalar, hatta onları kötü amaçları için kullanıp üzerilerinden para kazanan düşmanlar bile var. Fakat serinin bu konuyla o kadar da ilgilendiği yok; satır aralarında kerhen söylenen, üstüne hiç düşülmeyen bir konu bu.

    SAO'nun asıl ilgilendiği nokta ise başkarakter Kirito'nun başı sonu belli maceraları, dövüşleri, zaferleri... virgül koyup mağlubiyetleri de diyeceğimi düşünmüş olabilirsiniz ama Sword Art Online ilgi çekici, merak uyandırıcı bir konuyu deyim yerindeyse hiç "takmayarak" daha önce onlarca örneğini gördüğümüz anlatım şablonuna harfiyen sadık kalan, türüne hiçbir yenilik getirmeyen, son derece tipik shounen klişeleri barındıran bir seri.

    Başkarakter Kirito pek çok mizah ağırlıklı sitede, anime forumlarında şimdiye kadar muhtemelen gördüğünüz "öldürseler bile ölmüyor" (Örn: http://9gag.com/gag/3943479) klişesinin bir diğer türevi. Gerçekten ölüyor... ve ölmüyor. Bağırınca her düşmanı alt edebiliyor. Yine her zaman olduğu gibi önce işler zora giriyor, sonra aklı başına gelip bir çığlıkla yenilmez bir yaratığa dönüşebiliyor. Tabii en baştan bunu yapmasını beklemek de fakirin ekmeğine yağ sürmekten öteye geçmiyor.


    Ayrıca sonsuz döngüye girmiş flashbackler sayesinde seyircinin hiçbir detayı kaçırmasına izin vermeyerek türün en temel özelliklerinden biri olan "karşıdakini (seyirciyi) çocuk yerine koyma" düsturunu da son bölümüne kadar uygulayan Sword Art Online, hayatın ortaya konduğu anlarda kafa üstü çakılan karakterler gibi gülünç sahnelerle ve sallanan kocaman göğüsler ile Tentacle erotica gibi tek hedefi fanservice olan alakasız karelerle her izleyici profilinden insanı yanına çekebilmek için adeta çırpınıyor.

    İkiye bölünmüş senaryosunun ilk yarısına o kadar altyapı hazırlayıp atmosfer yarattıktan sonra serinin ikinci yarısı adeta yolda bulunmuş yamalı bir bohça gibi duruyor. Temposu hiç ayarlanamamış, karakterleri basmakalıplaştırılmış, anlatımında kendisiyle ters düşen mantık hataları bulunan SAO resmen bir kaostan farksız. Bilim kurgu mu, oyun uyarlaması mı, drama mı, komedi mi, aksiyon mu, macera mı, gerilim mi, fantezi mi, gizem mi olacağına karar vermeye çalışırken hepsini deneyip hiçbir şey olamamış bir bulamaç.

    12 Görüş:

    1. Boşlukları siz doldurunuz tarzı yorumum:

      Harika inceleme ve onunla ters orantılı ... anime.

      Keşke yarıda yaşadığın çelişkide izleme faslını sonlandırsaymışsın.

      Ayrıca onca tür yazıp biraz daha kassa ulaşacağı son türü yazmayı unutmuşsun sanırım... Fan toplamalıyız mantığıyla öyle bir saçmaladılar ki, bir an sonunda "nihayetinde biz kardeş değiliz, ee bu dünyada gerçek değil, ...şebiliriz de" diyeceklerini sandım.

      Boşlukları yanlış değerlendirmeyin hemen. İlki "rezil", ikincisi "öpü" olacaktı. :p Gerçi son bölümü izlemedim. Biriyle öpüşüp diğeriyle reel evlilik (?) mi yaptı yoksa? Bence bu ekip izlenme rekorları kırarız diye ona da girişmiştir, şaşırmam.

      "ANN Top 10 most overrated" listesine kafadan giriş yapmalı bence. O liste de Pokemon falan var yaa... Ona -bile- ayıp. Hiç olmazsa Tr'de çocuklar üzerinde etkili olduğu kesin. Belli bir çizgisi de var.

      Yorumum abartı kaçmış olabilir, ama böyle ... serileri sonuna kadar takip etmek pek yaptığım bir şey değil. O yüzden bu kızgınlığım biraz kendime sanırım.

      YanıtlaSil
    2. Nedense animeler konusundaki fikirlerimiz baya bir uyuşuyor? Sende bir tek shounen sevdası yok. :)
      Çevirisini yapmamdan başka benim için sıradan bir animeden öteye geçemedi. Daha önce başka yerlerde de dediğim gibi anime bütün seyirci kitlelerine hitap etmeye çalıştığı için hiç kimseyi tam olarak tatmin edemedi. Bunların içinde maalesef ben de varım. :(
      Güzel başladı, gazı verdi, hemen ardından romantizme bağladı, yetmedi harem kurdu, haremine kız kardeşini de dahil etti, bu aralarda aksiyonu hepten unuttu, tentacle olayına girip fanservisin bokunu çıkardı, öyle kanlı bir sahne ile baş düşmanı öldürdü ki Berserk izliyorum sandım. Bu kadar fazla türü bir arada barındıran animeden çok şey beklemek hayal olur.
      Tamam her şeyi bir nebze olsun anladım da o final neydi arkadaş? Git adamı öldür de mapusa don atlet falan götürelim. İnsanın canı bir şeyden bu kadar yanarsa orada kendini kontrol edemez. İsterse peygamber sabrı olsun.
      Neyse Final konusundaki asıl saçmalık bunların yine online oyun sevdasına tutulmasıydı. Ya arkadaş sizde beyin yok mu? Ömrünüzü çürüttü lan bu tür oyunlar.(Gerçek anlamda çürüttü.) Hâlâ oynamaya devam ediyorlar. Liseli ergen falan olsalar anlayacağım da orada işinde gücünde evli barklı insanlar da var.
      Biraz daha gerçekçilik ve biraz daha mantıkla güzel bir anime olabilirdi. Ama ticareti ön planda tuttular. Yazık oldu.

      YanıtlaSil
    3. Tentacle erotica midemi bulandırıyor. Nasıl bir sapkınlıktır bu! Zoophiliye sanat diyemeyeceğim kusura bakmasın kimse. Yazık.

      YanıtlaSil
    4. Sanırım olay bir seriyi izlemeye başlarken ne tür beklentileriniz olduğunda bitiyor. Oyunun içine tıkılı kalma, sonra içeride ölünce gerçekten ölme olayları dediğin gibi aşırı klişe, ki bu tür animeleri, dizileri ya da filmleri izlememe nedenim de budur zaten. Ama bu seriye bir şekilde başladım, başlarken beklentilerim klişe bir konuya sahip olması dolayısıyla oldukça düşüktü. İzlemeye başladığımda klişe olması anlamını yitirmedi, yani "Hiç de umduğum gibi değildi, klişe değilmiş meğer bu anime!" demeyeceğim; ama gel gelelim ki bilimkurgu ile fantezi arasındaki farkı iyi gözetmek gerekiyor. Bu seriyi de hep bir fantezi gözlüğüyle seyrettim ve bu açıdan mantık koşullarına çok bağlı ilerlemesini de beklemedim. Dolayısıyla evet haklısın, yaşadığımız gerçek dünyayı baz alarak mantığımızı kullandığımızda gerçekten saçma şeyler barındırdığı bariz, ama burada az önce de dediğim gibi bir fantezi dünyası tasarlanmış, asıl sorgulamak mantıksız olur.

      Diğer yandan biten bu animenin içeriğine dönecek olursam, evet ilk yarısı kat kat daha iyiydi, hatta yeni oyuna geçtiklerinde bayağı sövmüştüm. O yüzden ilk başta 10 üzerinden 8-9 veriyorduysam, 2. yarısının ardından 7 veririm. Ama bu seri, en azından ilk yarısında, kendimi o dünyanın içinde hissetmemi sağladı. Hatta o ilk yarısının tüm bölümlerini bir gecede izlediğim için o güllük gülistanlık havaya gerçekten kapılmıştım, sonra pat diye oyundan çıktılar. Oyunda çok güçlü, aşk yaşayan, kanlı canlı mutlu karakter uyandığında haliyle hayattan tamamen kopmuş, erimiş bitmiş, derisi solmuş, besinsiz kalmış, harap bitap bir duruma gözlerini açtığında, animeyi yapanlar bunu düşünmüşler miydi bilmiyorum ama, ben bunu evlerindeki sanal dünyalarını gerçek dünyaları haline getiren insanların yaşadığı şeylerle özdeştirdim. Onlar da aynı değil mi? Bilgisayarlarının başına geçtiklerinde dış dünyayla hiçbir bağları kalmaz, internette internete özgü arkadaşları vardır kendileri gibi, sürekli gezindikleri portallar, forumlar vardır, siteler vardır; bu sanal mekanların herbiri onların yaşamlarında birer kafe, birer restorant, birer okul ya da ne bileyim gezilip görülecek birer yerdir. Bu durumda kapılarının ardındaki gerçek dünyaya ihtiyaç da duymazlar. Ama gel gelelim ki işin bir de öbür yüzü vardır, nasıl ki SAO'da içerdeki mutlu mesut insanlar serumlara bağlı şekilde hayat mücadelesi veriyor, bu sanal insanlar da evlerinde eriyip biter, çöker, konuşmayı unutur, gücünü kaybeder; sayacak çok şey var ama kısacası yaşam güçlerini kaybederler. Bir yandan gerçek olanı kaybediyorlar, ama diğer yandan yaşadıkları dünya gerçek olan değil zaten, ama o dünya da gerçek olan olmadan olmuyor. Acınası bir durum mu bu? Yoksa kişisel tercihler neticesinde alınan haz kafi mi? İşte ben sao'dan böyle bir anlam çıkardım, bence o fantezi dünyasının sahte maskesinin ardında anlatılmak istenen asıl şey buydu. Üstüne o ilk yarısını izlemekten de haz aldım. Ne diyebilirim, izlediğim için pişman değilim ve hala aynı şeyi düşünüyorum: yayınlandığı sezondaki en iyi anime olabilir. Bu arada sonu beni de kesmedi.

      YanıtlaSil
    5. Ergo Proxy'yi, Michiko'yu, Champloo'yu yapan Manglobe sağolsun Deadman Wonderland ve sonrasındaki Dating Sim'ler sayesinde bendeki o beklentiyi yok etti. Artık hiçbir beklentiye girmeden animelerin başına oturuyorum. Olur da bir gün Despera çıkarsa istisnaya girer, o ayrı.

      Dolayısıyla SAO için de aynı durum söz konusu. Fakat beklentiye girmiyor olmamız önümüze her konana eyvallah dememizi gerektirmemeli. Madem ölünmemesi gereken bir dünyada hayatta kalmaya uğraşan bir karakter var, bu karakterin ölmesi onun öldüğü anlamına gelmeli. Ya en başından onu öldürme ya da öldüyse ölü kalsın (9gag İngilizcesi bu cümleyi daha iyi anlatıyor, ben beceremedim).

      Yetmezmiş gibi boing ve tentacle unsurları da dahil etmek, o kadar detaylıca anlatılmış ölüm-kalım meselesinin ciddiyetini yok ediyor, ayrıca serinin anlatacak bir derdi olmasından ziyade tam bir pazarlama stratejisine dönüştüğünü gösteriyordu. Benim hoşuma gitmeyen de artık 10 animeden 9'unda gördüğümüz bu kapitalist çabaydı. Bu çaba hem serinin ciddiyetini düşürdü hem de onu sıradanlaştırdı.

      @Kanjeri
      Yalan yok, Jojo'yu çok severek takip ediyorum :)

      YanıtlaSil
    6. Japon anime endüstrisi haklı olarak kendilerine para kazandıran kesim için (japon otakular) çalışıyorlar. Bu otakuların çoğunun talebi loli, shota, ensest, sapkın fetişler, kadını metalaştıran-aşağılayan sahneler oluyor. Bu yüzden son yıllarda en ciddi animeye bile füze memeleri yerleştirebiliyorlar. Eğer ciddi anime görmek istersek pamuk ellerimizi cebe sokmalıyız. Adamlar resmen ahtapot fetişini pazarlıyorlar. Uzakdoğu ülkelerini cennet olarak görene gülüyorum. Minicik kızların etek altını pazarlayan endüstri olmuş. Umarım ileride fanservice (!) adı altında sapıkların hizmet eden şeyler kalkar. Otakular bilinçlenir. Ve biz de bazı şeyleri satın alırsak sesimizi duyururuz. Ve işte o zaman gerçekten orjinal, yaratıcı, kadını sömürmeyen animeleri görürüz. Miyazaki yi kutlarım adam kadını en iyi yansıtmış yönetmenlerdendir. Her kadın güçlüdür, kişilik sahibidir miyazaki ustanın animelerinde.

      YanıtlaSil
    7. Ölmüyor yorumu sizcede olmuşmu ? İnceleme yapmadan iyice izlemeniz yeteneklerini falan bilmiş olmanızı isterdim..

      Ayrıca Aksiyonu unutuyor v.s. diyen arkadaşlarda cidden sizleri anlamış değilim. Sırf Aksiyon olsun istersiniz Aksiyon bol oluncada Bune sap gibi Aksiyon yokmu başka birşey dersiniz Romantizm Macera falan girincede bozdu dersiniz...

      Ölümsüz demenize gelirsek adamın yeteneğini unutupta ölümsüz yazmanız insana çok koyarki birde inceleme yaptık diye geziniyorsunuz. Adamın yeteneği "Her 10 saniyede 600 hp" ve ölmeden önce 600 hp yükleyipte bir kılıcı saplayacak kadar vakit kazanması ölümsüz olmasının işaretiyse "Evet Ölümsüz" diyebiliriz.

      İnceleme yapacaksanız tam olarak konusunu izleyiş tarzını falan okusaydınız yada izleseydiniz derim. Çünki sonuçta bu Novellerden gelen bir seri ve Novel 'den hiç sapmamış bir seri. Doğal olarak konunun bir anda değişmeside mümkün değil. Yorumlarınızı Bir Anime hakkında yada başka bir konu hakkında yapacaksanız iyice öğrenmeden bilgilenmeden yapmazsanız sevinirim.

      YanıtlaSil
    8. Bu seri ile ilgili söylenecek tek şey SAO dan çıktıktan sonra çoğu kişinin gözünden düştü doğrudur ikinci oyuna çok erken geçildi seri başladığı gibi sao da bitseydi daha iyi olurdu

      YanıtlaSil
    9. kralsın aga vallaha.

      ben de izlemeye çalıştım da 4. bölümden sonra -yanlış hatırlamıyosam- bıraktım.
      çok yavan geldiydi.

      sen türkanime'dekilere bakma böyle devam et :)

      YanıtlaSil
    10. 0-12 yaş arası çocukların aklı çıkıyor bu animeyi görünce. boşluğa bakıp asunayı kiritoyu falan hayal ediyorlar. dolayısıyla bu tür yorumlara pek açık değil genç kardeşlerimiz.

      genel itibari ile 5 bölümden fazla izlenmeyecek veya saodan sonrası fos çıkan bir anime.

      YanıtlaSil
    11. Shounentard arkadaşlar kendilerini nasılda belli ediyorlar :) 600hp yenilemek ölümsüz olmak için ne zamandır yeterli oluyor :) Karşıdakinin admin olduğunu ve isterse instant kill çekebileceğini hiç mi düşünmüyor, hiç mi hayatında online RPG tarzı bir oyun oynamadınız?

      İnceleme gayet yerinde ve söylediklerinin de hepsi doğru. Bende başlangıçta zevkle sabırsızlıkla izliyordum fakat ne zaman saçma bir şekilde SAO sonlandı o anda gözümden düştü. İzlerken keyif aldım ama bu demek değildir ki bu seri iyi bir seridir. Sadece kendimde online eski bir pro-gamer olduğum için bu animeden keyif aldım fakat seri bittiğinde sakin bir kafa ile bakarsam yaptıkları saçmalıkları mantıkla uyuşturamıyorum. Her dala atmaları ise tam bir facia örneği.

      YanıtlaSil
    12. Bu yazın başında hevesle başladım ama olmadı maalesef 6.bölümü izleyip bıraktım. Daha o zamandan anlamışım SAO'dan bir cacık olmayacağını. İncelemeni okuduktan sonra bir kez daha iyiki de bırakmışım dedim. Çok güzel yazmışsın, eline sağlık.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi