• Chouyaku Hyakunin Isshu: Uta Koi - 01



    Yönetmen Kasai Ken'ichi öyle görünüyor ki Bakuman'dan bir türlü kopamamış. Bakuman'ın iki sezonunu da yöneten Kasai bu seride de karikatür düsturunu bir şekilde sürdürmeye çalışıyor, en azından animasyon anlamında.

    Bölümün ilk saniyesiyle birlikte göze çarpan ve uzun süre de dikkati üzerinde toplayan kalın çizgili animasyon (Türkçe kaynak bulamadığım için şuradakini kendim çevirdim) farklı bir görsellik sunuyor belki ama beraberinde Flash ile hazırlanmış ucuz bir anime çağrışımını da eksik etmiyor. Tamam, karakterlerin üzerindeki kıyafetlerin motifleri Gankutsuou'daki gibi sürekli hareket halindeler ama serinin genelinde dingin bir atmosfer olduğunu düşününce onların da çok etkisi olmuyor.

    Peki seri ne hakkında? Chihayafuru ile kalbimi çalmış karuta sporuna (oyun değil, spor) kaynak sağlayan, 7. ve 13. yüzyıllar arasında Japonya'da 100 farklı şair tarafından yazılmış 100 farklı şiirin antolojisini sunabilmek hakkında Utakoi.

    Bu antolojiyi de ilk bölümde görüldüğü kadarıyla farklı aşk hikayelerinden yola çıkarak hazırlamakta. Ariwara no Narihira gibi tam bir çapkının süzülerek girdiği prensesin koynundan gelen ilk şiiri, Narihira'nın üvey abisi Yukihira'nın karısına karşı duyduğu aşkla doğan ikinci şiir takip ediyor. İki farklı aşk üzerinden iki şiirin de derinine iniliyor.

    Serideki tarihi atmosfer, ses çıkarmadan ilerlemeye çalışan tempo ve pek de hoşuma gitmeyen animasyonu bir araya getirdiğimde takip etmeyi düşünmüyorum. Chihayafuru'nun ikinci sezonunu bekleyip şiirleri karuta sayesinde öğrenebilmek bana daha cazip geliyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi