• Uchuu Kyoudai - 11



    Sınav dediğin böyle olur! Gerçekten de şu son iki haftalık süreç, seri başından beri beklediğim mücadele ortamını layıkıyla yerine getiriyor. Adayların hiç beklemediği sorular, kafa karıştırmak için kullanılan yöntemler, göz korkutmak için gösterilen videolar vb. gibi unsurlarla JAXA kurumu bu çok zeki adayların hepsini resmen bozum ediyor.

    Otobüsteki kamerayı fark etmek bir marifet ama bu kamerayı fark etmene rağmen farklı bir karaktere bürünmemen gerek. Hiç düşünmeden favorilerini doldurduğun listenin dibindekiler birkaç saat sonra senin takımında olabilir. Daha da fenası, iki haftalık periyodun ardından içinde bulunduğun takım seni seçecek veya seçmeyecek. Hakikaten bu sınav önceki iki sınavdan çok farklı. Sınavın sonucununa dair adayların kontrol edebilecekleri hiçbir unsur yok. Dolayısıyla tek yapmaları gereken farklı bir kişiliğe bürünmeyip kendileri gibi davranmak.

    Space Brothers "anime edilmiş live-action dizisi" tadında ilerlerken ve elinden geldiği kadar sakin bir tempo korurken çok iyi bir iş çıkarıyor. Öyle kalburüstü anlatı performansları görmüyoruz belki ama nitelikli ve sade yapısını hiç bozmadan ilerliyor. Yalnız, bu yapıya dair tek şikayetim her bölüm sonuna mutlaka serpiştirilen gelişmeler. Bariz şekilde gelecek haftaya pas atan bu gelişmeler bir noktadan sonra kabak tadı veriyor lakin daha da kötüsü, gelecek hafta ne olacağını da fragmandan öğrenebiliyoruz. Keşke Mutta'nın saatin kaç olduğunu hemen bu bölüm içinde öğrenebilseydik. İnanın, gelecek haftanın ilk dakikalarında yapılacak kısa açıklamadan çok da kalıcı bir iz bırakırdı.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi