• Tsuritama - 09



    Artık suyun altındaki JFX sadece yanına yaklaşanları değil, suya değen herkesi etkilemeye başlıyor. Tüm kasaba dans edip hipnoza geçerken Enoshima'yı basan DUCK duruma el koyuyor. Haru ile Coco ise bu sorunu kendi başlarına çözmeye karar verip maalesef başarısızlıkla sonuçlanan bir girişimin ardından ayrı düşüyorlar. Haru kasabayı boşaltmak için kötü adam rolüne soyunuyor, DUCK ise uzaylı avı başlatıp Enoshima sakinlerini otobüslere bindiriyor.

    Takip ettiğim bir blogda yapılan benzetme çok hoşuma gittiği için bir kez de ben dillendirmek istedim: Tsuritama'nın Küçük Prens ile olan benzerliği gerçekten hoşuma gidiyor. Elbette ki bu benzerlikten hareketle Tsuritama'nın bir diğer Küçük Prens uyarlaması olduğunu söylemek imkansız fakat bazı detaylardaki dirsek teması oldukça ilginç çıkarımlara yol açıyor.

    Kitaptaki tilkiyi andıran büyük annenin çiçeklerle ilgili söylediklerini ve bu bölümde de Haru'yu bir çiçeğe benzetmesini hatırlarsak kitaptaki "Unutma, dedi tilki, gülün için harcadığın zamandır gülünü bu kadar önemli yapan" alıntının animede nasıl anlam kazandığını görebiliriz. Ha keza Prens ile Haru arasındaki yakınlıkları da görmemiz kolaylaşabilir.

    Fakat kitabı boşverelim ve yalnızca animeye odaklanalım. Kasabayı kurutmaya kararlı DUCK üyelerinin o tulumlar içinde yürürken çıkardıkları komik sesler, Nakamura Kenji'nin yaratmak istediği kara mizahın harika bir örneği. Büyük annenin hastaneye yatırılması, küçük kız kardeşin kaybolması, Haru'nun gruptan uzaklaşması gibi kilit gelişmelerle seri gitgide buruk bir atmosfere bürünürken Kenji'nin mizah anlayışı her daim sürüyor. Harika renk paleti ve nefis müziklerinin yanında Tsuritama'yı izlerken eğlenceli kılan da bu ve bunun gibi minik detaylarda ortaya çıkıyor.

    Serinin 11 mi yoksa 12 bölüm mü olacağı konusunda ortada bazı söylentiler dolaşıyor. Her halükarda artık kapanış sürecine girdiğimize göre Yuki'nin de kasabaya dönmesiyle birlikte sanki dört kafadarın el ele verip dünyayı kurtaracaklarını düşünmek hiç de zor değil. Elbette, Kenji'nin pembemsi mutlu sonlara karşı bir antipatisi olduğunu da akıldan çıkarmamak şartıyla.

    6 Görüş:

    1. Buraya yazmak ne kadar doğru bilmiyorum ama nereye yazacağımı bilemedim.Bir blog açmayı düşünüyorum ama bu blogun tasarımını nasıl yaptın acaba ben bir türlü beceremiyorum.

      YanıtlaSil
    2. Mail atsaydın daha rahat olurdu ama sorun değil. Benim kullandığım template aşağıdaki siteden alınma. Oradaki örneklerin demolarına bakarak bir karar verebilirsin.

      www.premiumbloggertemplates.com/

      YanıtlaSil
    3. Çok teşekkür ederim.

      YanıtlaSil
    4. Bu arada İngilizce'm çok iyi değil nasıl yararlanabilirim bu siteden.

      YanıtlaSil
    5. animedyum@gmail.com mail atar mısın?

      YanıtlaSil
    6. Tabi teşekkürler.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi