• Nazo no Kanojo X - 07



    Urabe'nin ne kadar yarışmacı ruhlu biri olduğunu daha önceki bayrak yarışından biliyoruz. Her ne kadar bu tutkusunu belirli bir alanda tatmin etmek için çaba göstermese de kendini herhangi bir rekabetin içinde bulduğu anda hiçbir şeyi gözü görmüyor. Beden dersindeki yarışmayla açılan bölümde bir kez daha bu rekabetçi ruhu hissediyoruz. Urabe elinden geldiği kadar hızlı koşuyor ve takımın yetenekli atletinin gözüne giriyor. Takıma katılması için yapılan baskıları ise sonuna kadar reddediyor çünkü okuldan sonraki zamanını geçirmek istediği tek bir kişi var: Tsubaki.

    Sosyalleşmekten sürekli kaçındığını söylemek mümkün ama bana kalırsa Urabe kendisine "yetecek kadar" insanı etrafında tutmak istiyor. Öğle yemeklerinde Oka, okuldan sonra Tsubaki. Bu kadarı Urabe için yeterli, daha fazlasına ihtiyacı yok. Yaşıtlarının veya içinde bulunduğu ortamın normal kabul ettiği en basitinden bir "el çakma" hareketi bile onun garipsediği bir davranış biçimi. Ne anlama geldiğinden bile bihaber.

    Urabe, Tsubaki'nin dokunmasına/sarılmasına izin vermezken Oka'nın veya atletizm kulübündeki diğer kızların kendisine dokunmasına aynı tepkiyi (manyakça bir hızda kaçma ve savunma pozisyonu alma) vermiyor. Tabii bunu da çift taraflı okumak yine mümkün ama Urabe'nin bu çekingenliğini, ancak kendini hazır hissettiğinde Tsubaki'nin dokunmasına veya bikinili halini görmesine müsaade edeceği şeklinde yorumlamak daha romantik bir seçim olacaktır. Zaten bölüm içinde hınzır, işini bilir, katakullici Oka'nın zorlama salya tadımıyla anladığımız üzere Urabe de bu ilişkide en az Tsubaki kadar utangaç.

    Urabe'yi başkalarıyla paylaşmaktan dolayı Tsubaki'nin canı sıkkın. Kız arkadaşının bacaklarına başka erkeklerin bakmalarını, okuldan sonraki yürüyüşlerden mahrum olmayı istemiyor. Urabe'yi yalnızca kendine saklamak istiyor fakat yine de Urabe'nin mutlu olmasını istediği için yalanla karışık bir fedakarlık yapıyor. İşte iki karakterimizin bölüm içinde nasıl geliştirildikleri de bu noktada yatıyor. Her ikisi de kendi isteklerini dillendirerek şımarıklaşmamış, aksine olgunlaşmış oluyorlar.

    Her hafta fire vermeden, tökezlemeden, yavaşlamadan ya da hızlanmadan nasıl bu kadar nefis bir ritim tutturuyorlar bilmiyorum ama Nazo no Kanojo X'in arkasındaki ekibe büyük saygı duyuyorum. Sonsuza kadar böyle devam etse bile memnuniyetle izlerim, hemen gelecek hafta sona erse de herkese memnuniyetle bu seriden bahsederim.

    4 Görüş:

    1. son dönemin en sağlam serisi heleki son 2 bölüm aştı bence

      YanıtlaSil
    2. Çevirisini ben yapıyorum ve pazar günü derdim yokmuş gibi sabahın köründe kalkıp izliyor ve çeviriyorum ne kadar sevdiğimi siz anlayın!

      YanıtlaSil
    3. zaten senin çevirinle izliyorum devam edersen güzel olur minnettar kalırım

      YanıtlaSil
    4. İşte bu beni gerçekten mutlu etti. :D

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi