• Nazo no Kanojo X - 06



    Bahar sezonunda başlayan seriler (40'tan fazla) arasında istikrarını hep koruyan tek seri bence Nazo no Kanojo X. Diğer animelerde belli başlı düşüşler veya sıçramalar gerçekleşirken ya da bu animeler mevcut standartlarının hep etrafında dönen performanslar gösterirlerken Nazo no Kanojo X ise adeta hiç yorulmadan basamakları teker teker çıkıyor.

    Öyle çok da orijinal bir konuya sahip olmasa da derdini anlatırken kullandığı teknikler basit ama etkili. Bunlardan en basiti, old school animasyonun getirdiği nostaljik havayı pekiştiren abartısız mimikler. Bu seride bir karakterin ne hissettiğini anlamak için suratına bakmanız yeterli. Özellikle de Urabe gibi, bölümlerin %90'ında yüzü seçilemeyen bir başkarakterde bu minik animasyon "hilelerini" kullanmak seriye kesinlikle belli bir kalite kazandırıyor.

    İşin tuhaf yanı, tüm sembolizm bir kenara ben bu seriyi izlediğim en doğal romantizm serilerinden biri olarak görüyorum. Karakterlerin tepkileri, Tsubaki'nin hem duygusal hem cinsel açlığı, süper gizemli kalmasına rağmen duygusal anlamda çok bilindik bir kız olan Urabe'nin saçlarıyla kamufle edilmiş ifadesiz yüzü (ki herhangi bir ifade takındığında o ifadenin etkisini daha büyüten bir teknik bu), Oka'nın maydanoz oluşlarıyla birlikte karakterler arasında arttırılan etkileşim... Hepsi tıkır tıkır işliyor.

    Belki de övgüyü mangaya yapmak lazım ama borderline hentai paçavraları (Seikon no Qwaser 1-2, Manyuu Hiken-chou) ile vaktini boşa harcamış Hoods Entertainment'ın da hakkını teslim etmek gerek. Zaten salya başlı başına son derece risk taşıyan ve izleyici profilini rafine eden bir unsurken üstüne bir de salya aracılığıyla duyguların transfer edilebilmesi de serinin kendine ait bir duruşu, tavrı, söylemi ve dolayısıyla da bir karakteri olduğunu gösteriyor. Sonuç ne olursa Hoods için doğru yol bu seride yatıyor, umarım bu alanda istikrar yakalamaya karar verirler.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi