• Accel World - 05+06



    Geçen haftaki dandik ve bayat bölüm yüzünden bu hafta iki bölümü bir arada yazıyorum. Aslında geçen haftaki bölüm o kadar kötü değildi ama her tarafından klişelerin aktığı, son derece sıkıcı bir bölümdü. Haru'nun oyun karakteri kanat çıkaracak diye bir dövüş peydah edildi ve eski dosttan sadece bir süreliğine düşman yapıldı. Sonuçta Takkun ile Haru birlikte dövüşmeye başladılar ve gerçek hayattaki o basmakalıp arkadaşlık ilişkisi sürdürüldü.

    Bu haftaya ise bu ilişkinin getirilerini izleyerek başlıyoruz. Takkun'un yardımıyla üst üste maçlar kazanan Haru 2. Level'a atlıyor. Gerçi aceleciliği yüzünden eldeki puanların büyük çoğunluğunu harcayıp oyun karakterini tehlikeye atıyor ama bu sayede seriye dahil olan yeni bir karakterle tanışıyoruz: Bouncer.

    Accel World'de zayıfların dostu olarak onların puan kazanmalarına yardım eden Bouncer, bana bir bakıma oyunun denge mekanizması gibi göründü. Sanki kimsenin oyunu kaybetmemesi için uğraşıyor ama bu sayede başkalarının da puanlarını aşağıya çekiyormuş, oyuncular arasındaki farkın açılmamasını sağlıyormuş gibi.

    Neyse. Sonuçta belli oldu ki bu serinin tek bir gizemi var: Oyunun programcısı. Onun kim olduğu açıklanana dek karakterlerimiz arasındaki ilişkilerle minyatür gelişimler sağlanacak. Kendi adıma serinin tamamen sanal dünyada geçmesini tercih ederim çünkü karakterler maalesef çok da izlemesi keyifli tipler değiller.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi