• Haiyore! Nyaruko-san - Lupin the Third - Saint Seiya Omega - Saki: Achiga-hen


    Her anime için tek tek başlık açmak da bir yere kadarmış. Son bir haftada 20 tane farklı yapımın ilk bölümünü izleyince kafa sürmenaj oldu. Bundan sonra Tsuritama ve Sakamichi no Apollon hariç geri kalan animelerin ilk bölümlerini böyle toplayıp vermeye çalışacağım. Bu animeleri hiçbir şekilde bloglamayı düşünmüyorum ama Lupin ile Haiyore'yi fırsat buldukça takip edeceğim.


    Haiyore! Nyaruko-san
    [Nyarko-san: Another Crawling Chaos]

    İstediğinde gümüş saçlı bir kıza dönüşebilen ve şekli olmayan Cthulhu kargaşa tanrıçası Nyaruko etrafında şekillenen animede Nyaruko, bir gece canavarların kovaladıkları sıradan bir lise öğrencisi olan Mahiro Yasaka'yı kurtarır.

    Yine çok bilindik bir "kız kahraman ile oğlan karşılaşır" hikayesi. Sengoku Collection ile fazlasıyla benzeşiyor hatta biraz daha iyi. Ciddiyetsiz bir tanrıça olan Nyaruko'nun Pokemon taşlaması ve kasıklara çift dalması gibi komik sahnelerin yanında her fırsatta Yasaka'yı rahatsız etmesi de eğlenceli. Hepsi bu kadar gerçi. Çok bilindik kötü canavarları yok eden kahraman ve onun korumak zorunda olduğu oğlan teranesinin bir diğer ürünü Haiyore. Animasyonu, seslendirmeleri, müzikleri sıradan; mizahı vasatın biraz üstü.



    Lupin the Third: Mine Fujiko to Iu Onna

    Lupin külliyatı hakkında fikir sahibi olan ama hiçbir yapımı izlememiş biri olarak eğer hepsi bu kaliteye biraz bile yaklaşıyorsa boşa geçirdiğim zamanlarıma üzülürüm. Muhteşem bir animasyon beni kendimden geçirdi. Maliyetlerin sürekli kısıldığı bir dönemde o süper zahmetli taramaları bölümün her anında görmek, karakterlerin harikulade akışkan hareketleri, adrenalini tavan yaptıran aksiyon... müthiş bir bütçe ayrılmış ve çok da başarılı bir şekilde sunulmuş.

    Külliyata hakim olmadığım için seriyi haftalık bloglamayı zaten düşünmüyordum ama artık hiç sektirmeden takip edeceğimi biliyorum.



    Saint Seiya Omega

    25 yıl sonra gelen ikinci Omega serisi. İlk seriyi de izlemediğim için hakkında fazla bir bilgim yoktu ve bir nebze de olsa yapıma aşina izleyiciler için hazırlanmış bir bölüm olduğunu hissettim. Kohga ile Mars'ın kapışmasını hemen baştan vererek serinin nasıl ilerleyeceğine dair bir izlenim yarattılar. Dediğim gibi ilk sezonlarını izlemediğim böylesi devam projelerine ortadan başlamayı sevmiyorum.



    Saki: Achiga-hen - Episode of Side-A

    Ah, o ünlü ve bir türlü bilinemeyen mahjong oyunu. Bilen biliyordur tabii ama Saki gibi serileri izlerken bu oyunu bilmeye çok da gerek yok sanki. Ergenliğin eşiğine gelmiş kızların aralarında geçen maçları sadece dakika ve skor olarak geçen ilk bölüm bu oyunu bir anime vasıtasıyla öğrenmek isteyen benim gibi cahillerin yine istediğini vermiyor. Bunların dışındaysa mahjong etrafına örülmüş bildik bir arkadaşlık ortamı mevcut. Yani bu anime mahjong ile değil de atıyorum piştiyle ilgili olsaydı bile bir şey değişmezdi. Haliyle pek de özgünlüğü olduğunu söylemek güç.

    2 Görüş:

    1. Şu Mahjongu ıstakasız oynanan okeye benzettim. Kapalı taşlardan birinin yüzü dönük falan... İşte o taşın bir üstü okey. Herkesin eli var ve kendisine özgü kuralıyla elini tamamlayan alıyor işte. Türkün okeyi, japonun mahjongu... Animesi ise? tipik yurimsi hava ve okey ve kızlar ve okey? :D

      YanıtlaSil
    2. Benziyor gerçekten ama kurallar farklı, taşların puanlaması falan farklı... neyse, zaten birazcık öğrenme merakım vardı. O merakımı da bu seriyle kapatacağıma açık kalsın daha iyi :)

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi