Bünyesinde barındırdığı intihar, cinayet, çocuk istismarı, kişilik bölünmesi gibi derin ve depresif konularla cesur gözüken Shigofumi, bu cesareti anlatıya dökme konusundaysa maalesef çekingen kalıyor. Fumika'nın tanık olduğu (ve bizlere de tanıttığı) karakterler ve onların yaşadıkları travmaların sadece adları konuyor: Babası, bir kızı pazarlıyor; başkalarının zorbalıklarına katlanamayan bir delikanlı intihar ediyor; bir diğeri intihar etmiyor, yalnızca "atlıyor"; kanser hastası bir adam kendi yaşamını sorgulamaya başlıyor. Fakat hepsi bu. Bu olaylar sadece gösteriliyor, altları kesinlikle tatmin edici bir düzeyde doldurulmuyor.
Fumika'nın tarafsız yapısı ilk başlarda Kino'yu hatırlatsa da Shigofumi bu özellikten de çok çabuk sıkılıp Fumika'nın tepkilerini ön plana çıkartmaya başlıyor. Ölüler diyarından gelmiş, suratında hiçbir ifade bulunmayan, duygusuz bir postacı olan Fumika'nın yavaş yavaş ve kademeli şekilde canlı bir insana dönüştürülmesini izliyoruz. Serinin ortalarına denk gelen çözümleme bölümleriyle de Fumika kolaylıkla içselleştirmemiz istenen, empati kurmamız beklenen 2 boyutlu bir karaktere dönüşüyor. Dolayısıyla serinin bel bağladığı o karanlık temaların hepsi bir bir yüzeyselleşmiş oluyor.
Shigofumi ilk bakışta cüretkar bir anime gibi görünse de aşamalı olarak kendini sıkan ve frenleyen bir seri. Ağza bal çalarak uzaklaşan, izleyicinin aklına "-saydı, -seydi" kalıplarını düşüren, her bölümüne en az bir adet "keşke" saklayan, bittikten sonra kendisini unutturan ama potansiyelini hatırlatan tuhaf bir yapım.
0 Görüş:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.