• Chihayafuru - 18



    Kızmadan edemiyorum ama bir yandan da beni bu kadar mutlu edebildiği için çok seviyorum bu seriyi. İnatla tekrarlayacağım bitene dek, yani her hafta aynı şeyleri yazdığımdan şikayet edecekseniz hiç boşuna uğraşmayın, ben de farkındayım aynı plağı çaldığımı. Bu anlatı tarzına o kadar aç kalmışım demek ki, buldum mu çocuklar gibi tekerleme yapıp ağzıma sakız ediyorum.

    Serinin bile kendi başkarakteriyle alay etmesi ("nihayet anladı" yazısı, ki harika bir andı) bu üslubun örneklerinden biri olarak hem sayılabilir hem de sayılmayabilir. Birçok animede bu "karakteri hafifleştirme" tavrını görmek mümkün dolayısıyla Chihayafuru'da Chihaya'nın her bölümde bir şekilde afallaması, şoklardan şoklara girmesi onun ne kadar aptal olduğunu yansıtıyormuş gibi okunabilir. Oysaki bu serinin asıl amacı, sürekli bir şekilde kafaya aldığı başkarakterinin gelişmeye ne kadar iştahlı olduğunu gösterebilmek. Şimdiye kadar oturma mesafesinden kol uzunluğuna, hareketin süratinden rakibin hamlelerine kadar kaç bin yeni teknik öğrendi sayamadım. İşte tam da bu nedenden kızıyorum Chihayafuru'ya.

    Seri ilerledikçe ya da daha doğrusu büyüdükçe, aslında ne 24-26 bölümler devirebileceğini rahatlıkla görebiliyorum... hatta en az 52 bölüm sürmesi, tez zamanda ikinci sezon haberinin duyurulması gerektiğini düşünüyorum. O kadar çok yeni strateji ve teknik -hem Chihaya hem de bizler tarafından- "keşfedildi" ki bu tekniklerin sadece keşfedilmekten öteye gitmeleri ve bilfiil kullanılmaları gerekiyor. Gidişat ise ne yazık ki aynı Chihaya gibi aceleci bir final ile tam tersini gösteriyor. En yakın zamanda ikinci sezon haberi gelmeli, bu işin başka olur yanı yok.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi