• Thermae Romae



    Toplam 3 bölümden oluşan Thermae Romae kendi içinde de 10 dakikalık iki bölüme ayrılarak bir saatlik keyifli ve absürt bir konuyu canlandırıyor. Roma İmparatorluğu döneminde yaşayan Lucius Modestus isimli bir hamam/banyo mimarı her bölümde içine girdiği farklı sulak ortamlarda girdaba kapılarak bir anda kendini günümüz Japonya'sının modern hijyenik mimarisinin ortasında buluyor. Seri boyunca Japonların en basitinden bir meşrubatına bile beyninden vurulmuşçasına şaşıran Lucius geri döner dönmez bu uzakdoğu kültürünün zenginliklerini kendi vatanında uygulamaya başlıyor.


    Blog içinde bazen bıkkınlık getirecek kadar tekrarladığım ama bir o kadar da sevdiğim noitaminA kuşağının bir diğer güzide örneği olan Thermae Romae absürt ve akla hemen gelecek kadar basit bir konuyu üstelik de Flash ile anlatarak zaten kimseyi sallamadığını en başından ilan ediyor.

    Lucius'un seslendirmesini de üstlenen yönetmen Frogman'in performansı görülmeye değer, hele ki şaşırma sahneleri kahkaha garantili. Serinin diğer yönetmeni Tani Azuma'nın geçtiğimiz sene içinde de bu tarz yapımlarını (Double-J, High Score, Honto ni Atta!) izlemiştim ama Thermae Romae'nin bu animelere açık ara fark attığını söyleyebilirim. Antik Roma'yı tarihsel gerçeklerden yola çıkarak hicvederken böylesine abuk bir konuda iyi yakalanmış esprilerle güzel bir seyirlik sunuyor. Chatmonchy'nin şarkısıyla kısa soluklu bölümlere müzikal destek de sağlamış prodüksiyon, bir Flash animasyonu bile Japonların ne hale getirebildiklerinin güzel bir örneği.


    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi