• Un-Go - 11




    Pulp Fiction'daydı sanırım, her işi halleden bir adam vardı. Telefonla arayıp adamı çağırıyorlardı, bu da gelip profesyonelce ortalığı temizliyordu. İşte bu tarz adamlardan Japonya'ya bolca göndermek lazım, özellikle anime finali çekme konusunda ustalaşmış bir tanesini.

    Bölüm beklediğimden daha kötü ama çok da fena değildi. Gerçi Novelist arcı bittikten sonra başlayan bu yeni arc daha ilk sahnesinden kimin kötü adam olacağını açık etmişti, hatta ben de yazmıştım :) Yine de yaratılan gizemi çözme konusunda iyi bir performans gösterip yıllar önceki savaşı anlatmayı OVA'ya bıraktılar.

    Inga'nın Bettenou ile dövüşünde aralarda eski tarz çizimler görmek ilginç geldi. Bones gibi bir stüdyonun animasyonuyla yayınlanmasına rağmen Un-Go hiçbir zaman aksiyonun yaşandığı bir seri olmamıştı. Inga'nın ruh çekme seansları bile neredeyse hep aynı sahneleri izletiyormuş hissi verecek kadar birbirinin benzeriydi. Ben açıkçası yadırgadım bu ikilinin dövüş sahnelerini ve biraz da eğreti buldum.

    Gerçi mahzuru yok, Un-Go son 5-6 haftadır harika bir performans gösterip bayağı yükseklere konmuştu benim gözümde. Sonbahar sezonunun hala en iyisi gözüyle baktığım bu serinin daha iyi bir kapanışa sahip olmasını isterdim, kısmet değilmiş.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi