• Chihayafuru - 12




    Hikayenin romantizm tarafında ne yapacaklarını (ya da buna bir teşebbüsleri bile olup olmayacağını) bilmem de Madhouse'un ve yönetmen Asaka Morio'nun en kalitelisinden "kendini iyi hisset" animesini çekmekte olduklarını söyleyebilirim. İçinde drama yok mu? Var. Komedi yok mu? O da var. Etliye sütlüye dokunmayan tatlı su balığı kıvamında bir tarafsızlık mı sergileniyor? Hayır, asla! Chihayafuru, başrolüne yerleştirdiği harika ve sahici bir karakterle düpedüz hayatın içinde kalmayı başaran sevimli bir seri olmaya devam ediyor.

    Yönetmenin, uyandırdığı beklentileri karşılayan bir üslupla hikayeye yaklaşması benim bu seride en çok hoşuma giden özellik. Karakterlerin hiçbir yapmacık, suni ya da abartı davranışları bulunmuyor; aksine, alabildiğine (ve mümkün olduğu kadar) gerçekçi ve doğallar. Aslında benim bu seriyi ve sahip olduğu anlatı tarzını göklere çıkarmam hiç zor değil ama ben nasıl kendimi tutuyorsam Chihayafuru da her sahnesinde kendini tutmayı başarıyor.

    Chihaya'nın korku, ümitsizlik, dışlanmışlık hisleriyle cebelleştiği bir anda karşısında beliren gazetedeki kupürü görmesi ve akabinde geçirdiği muhteşem duygu seli o kadar içten ki! Seslendirme sanatçısı 1993 doğumlu Seto Asami'yi takdir etmek gerek... kendisi aynı zamanda Hourou Musuko'da Takatsuki'yi seslendirmiş, ben daha yeni ayıyorum duruma (!) Sahiden de benim bu seriyi izlemem için 10 yüz bin milyon tane sebep varmış.

    Ulusal şampiyonanın bu kadar çabuk gelmesini beklemiyordum, tempoda biraz aceleci davranmışlar sanki. Olsun, Chihayafuru böylesine elit bir kadroya sahipken ufak tökezlemelerin garanti edecekleri tek şey, muhteşem gelişmeler ve harika bir seyirlik olacaktır. Dört gözle beklemeye devam...

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi